11 Şubat 2012 Cumartesi

23. Başarı Nedir? Toplumun başarıya bakış açısının önemi


Başarı, belirlenen veya önceden belirlenmiş bir hedefe belli bir çaba sonucunda ulaşmadır. Bir olgunun başarı sayılabilmesi için çok çeşitli ölçütler vardır. Bu ölçütler genellikle toplum tarafından belirlenir. Toplum ise bu ölçütleri belirlerken; bilinçaltından(ego), akıldan, mantıktan, felsefeden, sosyo-kültürel ve psikolojik olgulardan, bürokrasiden ve en önemlisi medyadan etkilenir. Bir olayın başarı sayılabilmesi tamamen toplumun elindedir. Toplumun bakış açısı incelendiğinde sorunsuz doğmuş bir bebeğin nefes alması da bir başarıdır, bir bilim adamının Nobel ödülünü alması da J . Ancak başarının sıklığı, verilecek tepkilerde en büyük etkendir. Dünya üzerinde her gün milyonlarca bebek doğar ve nefes alır. Bu yüzden yeni doğmuş bir bebeğin nefes alma başarısı, bebeğin ailesi dışında kimse için büyük bir anlam ifade etmez. Ancak Nobel ödülü, dünyanın en seçkin ödülüdür ve çok az insan bu ödüle layık görülür. Başarının ölçütlerinden biri de kapsadığı alandır. Yani Nobel ödülünü alan bilim adamı, uluslararası bir platformda ülkesini layıkıyla temsil etmiş olduğu için, tüm ülke tarafından büyük sevinç ve gururla karşılanır. Ayrıca tüm dünyadaki meslektaşları tarafından saygınlık kazanmasına neden olur. Hatta tanımadığı binlerce insanın kendisine hayran olmasına sebep olabilir. Öte yandan yeni doğmuş bir bebeğin nefes alma başarısında kapsadığı alan ise sadece ailesiyle kısıtlıdır. Başarının bir diğer ölçütü ve aslında bugün tüm dünyanın tanıdığı en büyük başarıların bu denli değerli görülmesinin sebebi, başlanan nokta ile gelinen nokta arasındaki fark, yani kat edilen yoldur. Buna birçok örnek verebiliriz; (örnek)
Başarı hakkında daha birçok ölçüt sayabiliriz, türetebiliriz. Ancak bizim bu kitapta bahsedeceğimiz ölçüt, dezavantaj sahibi insanların kazandıkları başarılar. Konunun başında belirttiğim gibi, başarının boyutunu ve değerini tayin eden yegâne örgüt, toplumdur. Dolayısıyla bu ölçütlerin de tamamı toplum tarafından kullanılır. Dezavantaj sahibi diye tanımladığım insanları sadece engelliler olarak düşünmeyin. Başarının kulvarına ve kültürel yaşantılara göre; yaş, bulunan coğrafi konum, cinsiyet, dil, din, ırk, renk vs. bunların hepsi insanları dezavantaj sahibi yapabilir. Şöyle ki, doğu Anadolu bölgesinden bir ilkokul öğrencisinin ulusal bir proje yarışmasında ödül alması, toplum açısından batı Anadolu bölgesinde kolejde okuyan bir öğrencinin aynı ödülü, aynı eğitim sistemi ve aynı müfredat içerisinde almasından kat kat daha büyük bir başarıdır. Dolayısıyla burada coğrafi düzen ve sosyo-kültürel yapı göz önünde bulundurulmuş, doğu Anadolu bölgesinden gelip ödül alan çocuğun durumu, dezavantaj ölçütüyle öne çıkmıştır.
Engelliler konusuna değinecek olursak; engelliliğin birçok sınıfı ve sayısız türden değişik rahatsızlığı vardır. Bu yönden genel olarak engelliler dediğimiz zaman, sadece Türkiye’de yaklaşık (bilinen) 10 milyon kişiyi kapsamış oluyoruz. Kitabın başında bahsettiğimiz engellilik kavramını hatırlayalım. Vücudunun hiçbir uzvunu hareket ettiremeyecek durumda olan engelliler de var, beynini ve bazı beyin fonksiyonlarını kullanamayanlar da. Bunun yanında yalnızca bir ayağının serçe parmağının yarısını kaybeden biri de engelli statüsünde olabilir. Kalp, şeker gibi kronik hastalıklara sahip olan kişiler de, hastalığın belli bir evresinden sonra engelli sayılabilir.

Bu durumu başarı konusunda genelleyelim; bir engellinin yatağından kalkıp, bir bardak su doldurup içmesi veya diğer yaşamsal fonksiyonlarının devamı için gereksinim duyduğu ihtiyaçlarını kendi başına giderebilmesi(yemek yemek, tuvalete gitmek, banyo olmak vs.) başarı sayılabilir. Buradaki başarı kat edilen yol kıstas alındığında küçümsenmeyecek kadar büyüktür. Ancak bunun yanında, engelli olduklarını görmezden gelirsek bile tüm insanlık arasında ulusal veya uluslararası boyutlarda, manevi veya maddi yükü oldukça ağır başarılar elde edebilen engelliler de var. Tıpkı Nobel gibi uluslararası alanda çok önemli organizasyonlarda başarılar elde eden engelliler de var. Tüm ülke içerisinde ilk sıralara çıkabilecek başarılar kazanan engelli insanlar da var. Dolayısıyla bu insanlar toplum ortalamasının oldukça üzerinde, hangi ölçütle bakarsan bak elit bir başarıya sahip insanlardır. Ancak bizim toplumumuzda, nedendir bilmem (çok düşündüm, çok araştırdım, çok okudum ama) bir engellinin kendi başına sokağa çıkabilmesi ile aynı dezavantajlara sahip başka bir engellinin olimpiyatlarda (olimpiyatlar dünyanın en büyük organizasyonlarından biridir.) altın madalya kazanması aynı tepkiyle karşılanır. Bizim toplumumuz açısından İkisi de dramatik bir olaydır. Kapsadıkları alan, kat edilen yol ve diğer etkenler hiç önemli değildir. Konu bir engelliyse, alınacak kıstas tamamen dezavantaj kıstasıdır. Dolayısıyla bir engelli bizim ülkemizde yüz yılın icadını da yapsa, Einstein’dan daha büyük bir bilim adamı da olsa, uzaya da çıksa, keşfedilmemiş binlerce şey de keşfetse, bunun adı;

“ÖZÜRLÜ GENCİN YAŞAMA SEVİNCİ”  dir.
Engelliliğin ve engelli olma durumunun rehabilitasyon (kendini tanıma, kabullenme, çözümler üretme ve hayatını bu şekilde sürdürmeyi öğrenme) kısmını aşmış engellilerin, toplumsal hayata girişindeki en büyük sorunlardan biri de bu bakış açısıdır. Bir başarıyı değerlendirirken birden fazla kıstas göz önünde bulundurulmalıdır. Rehabilite olmuş engelliler için sokağa çıkmak, sosyal kişilik kazanmak, para kazanmak, kendi hayatını kendi başına idare edebilmek, tıpkı engelsizler gibi sıradanlaşmış olabilir. Zaten her engelli için de sıradanlaşması, sıradanlaşma ihtimali yoksa mümkün mertebe sıradanlaşmaya yaklaşması gerekir ki, toplumsal hayatın içine girebilsin. Şu an sokaklarda  rahatça dolaşan insanlar, ilk adımlarının mutluluğunu her adımda yeniden yaşasaydı, dünya taş devrinden öteye gidemezdi. Engellilerin de üretken olabileceği kaçınılmaz bir gerçektir. Yeter ki gereken fırsatı verin. Onların yapabileceklerinin sınırı da, sizin yapabileceklerinizin sınırı kadardır şüphesiz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder