31 Aralık 2012 Pazartesi

Birkaç büyük yanlış

1. Engel 'siz' değilsiniz
      Engellilik en az %85 oranında devletin ve yasaların sorunudur. Her vatandaşının haklarını eşit derecede korumak zorunda olan devlet, iş gücü kaybı ve/ya sorunlu bedenleri olan vatandaşları için de aynı sorumluluğa sahiptir. Üretim bedensel de zihinsel de olabilir. Bu açıdan, bireyin hem bedensel hem zihinsel yeti kaybı aynı anda değilse (ki 8.5 milyon sakat'ın en fazla 10.000'i böyledir) üretime dahil edilebilir. Bahsettiğim gibi olanlar ise gelişmiş ülkelerdeki gibi, devletin karşılayacağı bakıcı giderleri ve bakım giderleri ile hayatlarını bağımsız bir biçimde idame ettirebilir. Sakatlığın birey dışında kalan tüm kısmından devlet sorumludur ve bireyler, devletin tutumlarıyla kendi tutumlarını şekillendirir. Mesela; Engelli plakalı araçlar için ayrılmış alanlara veya rampa önlerine park etmiş araçların park cezası 2000 lira olursa kimse oralara park etmez. Ancak şu anki uygulama, herkesin bu yerlere park etmesini destekliyor gibi...

2. Sosyal sorumluluk projeleri ve engellilik


      Irkçılığın hakim olduğu bir ülkede, zenciler için sosyal sorumluluk projeleri üretmek... İnsanlık haklarını elinden alıp, El sanatları kursu ile, daktilo kursu ile, spor ile, plastik mavi kapaklar ile zencileri topluma kazandırmaya çalışmak ne kadar anlamlıdır?

" Siz yardım edilmiş yoksullar istiyorsunuz, biz ise ortadan kaldırılmış yoksulluk." Victor Hugo

" Siz yardım edilmiş sakatlar istiyorsunuz, biz ise ortadan kaldırılmış sakatlık." Haktan Özünver


       Yani şunu söylemek istiyorum; Siz insanlarınızın bir kısmını (bilinen rakamlar toplam nüfusun neredeyse %10'una işaret ediyor) engelli diye fişlerken; Bu insanların eğitim haklarını, ulaşım haklarını, çalışma haklarını, sosyal ihtiyaç haklarını, sağlık haklarını, temel yaşam haklarını, ibadet haklarını, vatandaşlık haklarını ve daha sayabileceğim bir çok insanlık haklarını hem birbirleriyle bağlantılı hem de doğrudan ellerinden alırken, bu insanları tekrar topluma kazandırmak için yine devlet eliyle veya devlet desteğiyle projeler yapılıyor. 


      Hatta bu insanları toplum kazandırmak adı altında yapılan projelerin pek çoğu, hatta en kapsamlıları en büyük organizasyonları bile, pek çok insanın sülalesine yetecek kadar cebini dolduruyor. Sorsanız, bu organizasyonlar bir sürü hizmet ediyorlar. Hizmetleri de nedir biliyor musunuz? Topluyorlar 3-5 sakat, götürüyorlar bir gazinoya, veya bir mangal düzenliyorlar ve eğlence organizasyonları yapıyorlar. Bu hizmetlerinden de üyelerinin hepsi memnundur. Çünkü o insanlar hayatları boyunca dışlanıyor, soyutlanıyor, mutantlaştırılıyor. Çoğu yalnız başına ve çoğu her şeyi unutup eğlenmeye can atıyor. Fırsat zaten bulamıyor. Yani sorsanız bu insanlar mutludur. Ancak; bu insanları bir araya sırf eğlendirmek için toplayıp, eğlenmelerini sağlayarak nereye varabiliriz? Neden bu insanlar da diğer insanlarla aynı yolları kullanarak eğlenemiyorlar? Neden bunu sorgulamıyoruz?
    

      Engelliler için sosyal sorumluluk projeleri yapmak, doğru ve faydalı bir çaba değildir. Belki bu çabayla doğrudan ulaştığınız insanlar bir nebze fayda gördüklerine inanabilir ancak asıl sağlanması gereken fayda da bunlar değildir. Bu insanlar için bir şeyler yapmak bireysel olarak kimsenin sorumluluğu da değildir, zaten bu insanların yaşadığı sorunlar da sokak hayvanlarının sorunları gibi değildir. Yani bu bir vicdan meselesi, duyarlılık meselesi değil. Bu bir hak arama meselesi olmalıdır ve bu insanlar kendi kendilerine eğlenmek, birbirleriyle sosyalleşmek için değil, haklarını aramak için bir araya gelmelidirler. Ve insanlık adına, insanlık bilincini taşıyan her insan da, bu insanlara bu çabalarında yardımcı olmalıdır. Kapak toplayarak değil.

3. Pozitif ayrımcılık zırvası

Dışlamanın, fişlemenin, sakatlamanın meşrulaştırılmasını en çok kolaylaştıran, Ayrımcılığın en sahte yüzü; Pozitif ayrımcılıktır.

Toplumsal sınıflandırmanın çizgilerini kalınlaştırmak için alttan alttan çalışan, insanlara suçluluk duygusuyla vicdanlarını hissettirip, aralarındaki farklılıkları hiç hissettirmeden gözlerine sokan yegane yol; Pozitif ayrımcılık.


4. Her sağlam bir engelli adayıdır
5. Kapak toplama mevzusu

sakatlığın nedenleri ve klişelerin çirkin yüzü

Sakatlık. Yeni tabiriyle engellilik. Engellilik nedir? Hiç düşündünüz mü? Son bir haftada yaklaşık 100 kişiye bu soruyu sormuşumdur. Klasik kitap tanımları şöyle söylüyor; "Doğuştan, doğum sırasında veya doğum sonrasında en az bir uzvunu veya en az bir uzvunun işlevini, bir yetisini kaybetmiş birey.". Peki bu tanım doğru mu? Yani bütün mesele bireyde mi? Toplumun, yasaların, kültürlerin, inançların, cehaletin vs. hiç etkisi yok mu bu sakatlık mevzusunda? Evet yürüyememek, görememek, duyamamak gibi özellikler bireyin kendisindedir, ancak yürüyemeyen birinin merdiven çıkamaması ne kadar bireyin, ne kadar o merdiveni yapanların suçudur? Meseleyi merdiven örneğine sıkıştırmak gibi bir niyetim yok, algılaması basit olsun diye bu örneği verdim. Şimdi bu örneğin üzerine; "Bütün şartlar uygun olsaydı, senin yürüyememenin, olmayan bacaklarının veya farklı görüntünün insanlar üzerinde etkisi olmayacak mıydı?" gibi sorular sorabilirsiniz. Sormanız beni mutlu eder. Çünkü verebileceğim cevaplar var. Mesela; Evet! Tabi ki benim farklı görüntümün insanlar üzerinde etkisi her zaman olacaktır, hatta benim üzerimde de olacaktır. Ama bu farklılık işlevsel açıdan herhangi bir bireyin boyunun uzun olmasından, göbekli olmasından, bıyıklı olmasından, burnunun yamuk veya kulaklarının kepçe olmasından farklı değil. Yani populasyon içinde alışılagelmişin dışında bir görüntüye sahip olmak, aslında sadece alışılagelmişin dışında bir görüntüye sahip olmak anlamına gelebilir. Hatta bunu bilinçli bir şekilde isteyen pek çok insan da var. Farklı olma çabası, günümüz gençliğinin en populer çabalarından biri değil midir ki? Yani bu farklılıklar insanlara zarar verecek boyutlara da gelse insanlar artık hiç düşünmeden rahatça saçlarını boyatıyor, vücutlarını bilhassa yüzlerini deldiriyor, dövmeler yaptırıyor, sigara ve farklı maddeler kullanıyor... Dolayısıyla bireydeki farklı görüntüler ve izlenimler sadece bireyin kendisini ilgilendirir ve bunlar bir eksiklik, bir dezavantaj oluştursa bile bilinçli yapıldığında bireyi daha güçlü motivasyonlara yönlendirebilir.

 Şimdi siz diyorsunuz ki; "Kardeşim, bak sen yürüyemediğin için biz sana engelli diyoruz. Yürüyememek benim mi problemim? Toplumun mu problemi? Yasaların mı? Hayır. Senin problemin, yürüyebilseydin engelli de olmazdın. Bunu neden uzatıyorsun ki? Kabullensene."   Bu düşünceye cevap vermek için bire bir uğraşmam. Ancak zahmet edip de bu yazıyı okuyanlar için yazmak istiyorum. Bu tarz düşüncelere en güzel cevabı verebilmek için önce bilgiyle desteklemek gerekir. Bahsettiğim bilgi, sakatlık mevzusunun tarihiyle başlıyor. Yani şu sizin engellilik dediğiniz mevzu ilk ne zaman ortaya çıkmış, ilk kimlere, neden nasıl engelli denmiş bir ona bakalım. Sonra da şu kelimelerle ilgili bir kaç yorum yapalım ki, kafalar rahatlasın. Ben şimdilik sakatlık demeyi tercih ediyorum, birazdan açıklayacağım nedenini.

Sakatlığın Tarihi:

Tıpkı yukarıda yazdığım düşüncede de var olan bir gerçek var, her populasyon içinde doğuştan veya sonradan edinilmiş farklılıklara sahip bireyler mevcuttur. Hayvanlarda, bitkilerde, insanlarda... Yani ilk insanlarda ve hayvanlarda da sizin engelli dediğiniz bireyler vardı. Ve muhtemelen doğada böyle yaratıkların yaşama ihtimalinin de düşük olduğunu düşünürsünüz. Yaklaşık iki yıldır bu konu üzerine bulabildiğim bütün kaynakları okudum. Şunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki; böyle yaratıkların yaşama ihtimali, diğerlerine göre daha fazladır. Özellikle sürüler halinde yaşayan sosyal canlılar arasında bu tip farklılıkları olanlar tam anlamıyla cenneti yaşıyorlarmış. Sürü onların etrafında kalkan oluyor, yemeği ilk onlar yiyor, ava çıkmıyorlar, sorumluluklarından uzak rahat bir hayat yaşıyorlar.

Tarihte günümüze gelene kadar yaşamış bilinen toplumlara baktığımızda sakatlık algısının  günümüzden çok farklı olduğunu görebiliyoruz. Mesela antik yunanlılar, bu tip farklılıkları olan insanları üretime dahil etmek ve toplumsal saygınlıklarını korumak adına, iki bacağında da problem olan sakat bir tanrı icat etmişler ve bu tanrı  (hephaistos) diğer tüm tanrıların kullandıkları aletleri üretmiş (Zeus'un asasını, Eros'un okunu vs). Orta çağa kadar bu konularda pek fazla kaynak bulunmasa da, sakatlığın algısı genellikle ters giden bir şeyler olduğuna işaret ediyor. Yani tanrının cezası, kızgınlığı veya sağlıksız insanlar. Bazı toplumlarda doğuştan farklılıklara sahip olan bireyler hemen öldürülüyor ama böyle toplumlarda bile, doğar doğmaz hemen anlaşılamayacak farklılıklara sahip olan insanlar olduğundan ve savaşlarda insanlar bazı uzuvlarını kaybedebileceklerinden, her toplumda bu farklılıklara sahip insanlar sürekli olmuştur. Antik roma'da özellikle savaşta bir uzvunu yitirenlerin, ama bununla beraber doğuştan gelenlerin de, devletten maddi yardım aldıkları biliniyor.

Sakatlığın günümüzdeki algısının temelleri ise, onsekizinci yüzyılın başlarına dayanıyor. Aslında tüm bunları 12.-13. yuzyıllardan başlayarak açıklamak daha doğru olur ama kısaca anlatmak gerekirse, avrupadaki sanayi devrimi sonrasında kapitalizm de yavaş yavaş kendini benimsetmeye başladı. Sonrasında insan, iş gücü, emek ve alın teri de bir para karşılığı görmek zorunda kaldı. İş gücünün karşılığı başta insanlara ve yapılacak işlere göre olarak, pek çok açıdan değişkenlik göstereceğinden, insanı bazı norm kalıpları içine yerleştirmek gerekliydi. Böylece norm kalıplarına sığan, normal insanlar için bir değer biçilebilecekti. İnsanların norm kalıpları içerisinde düşünülmesi, normların dışında kalan insanların günümüze kadar ve belki de yüz yıl sonrasını bile kapsayacak sorunlar yaşamasına, dünyanın cehennem olmasına sebep oldu. Tüm yollar, şehirler, binalar ve aklınıza gelebilecek tüm yaşam alanları normal insanlar için, normal insanlar tarafından üretildi. İnsanların makineler olarak algılandığı, 1930'lara kadar uzanan yönetimde klasik dönem, sakatlığın günümüzdeki algısının temellerini atmıştır.  "Klasik dönem: Taylor, Fayol, Weber, vb. uygulamacı ve düşünürlerin temsil ettiği 1900’lerdeki klasik yaklaşıma göre üretkenlik ön plandadır ve insanlar makinenin birer parçasıdırlar."


Sakatlığın tarihinden şimdilik bu kadar bahsetmek yeterli. Günümüzde alt kademe çalışanların yaptığı işlerin basit olmasına, fiziksel çaba gerektiren işlerin giderek azalmasına da dikkat edecek olursak, insanı insan yapan özellikleri de göz önünde bulundurduğumuzda, norm kalıplarına hiç gerek olmadığını anlamamız hiç zor olmamalı. Yani her işin kendine has belli yeterlilik seviyesi olacaktır fakat bu sadece o işi yapacak olanları ve o işi yönetecek olanları ilgilendirir. Yani mesele yine tüm toplumun hemen her fırsatta birilerine eksik-engelli demesini haklı çıkartacak bir boyutta değil. 

Şu kelimeler, ne kadar kafa karıştırıyor değil mi? Önceleri sakat vardı, sonra özürlü ve şimdi de engelli. "Kimse mükemmel değildir." Nosyonunu göz önünde bulundurduğumuzda, aslında herkesin bazı eksiklikleri odluğunu anlayabiliriz. Ancak bu eksikliklerin bazıları toplum tarafından dışlanmalara maruz görülmüş, ve bu dışlamalar da yasalar tarafından (yaptırımsız kaldığı için) desteklenmiştir. Yani kimse mükemmel değilse, engelli de yoktur. Ben veya bir başkası yürüyemediği için, teknolojinin nimetlerinden tekerlekli sandalye gibi araçlarla faydalanmak istediği için, tüm toplumsal yaşantıdan soyutlanıyorsa, eğitim hakkı elinden alınıyorsa, ulaşım hakkı, ibadet etme hakkı, tuvalete gitme hakkı, hukuksal hakları ve hatta vatandaşlık hakları dahil, tüm haklarına bazı eksiklikleri yüzünden tecavüz(!) edilebiliyorsa, ve bu ötekileştirmenin, bu dışlamanın bir adı olacaksa, bu isim en ağırı olmalı.  Yani herkes en az bir diğeri kadar kusursuz ve bir başkası kadar kusurluysa, kusur da üstünlük de tüm insanlarda eşittir. Ancak görülen ve anlaşılan kusurları için insanlara sıfat takılacaksa, insanlar bu kusurlarıyla fişlenecekse, bu kelime engelli de olsa, sakat da olsa, gül de olsa, mis kokulu papatya da olsa bir süre sonra rahatsız edecektir. İşte tam da bu yüzden bu kelimeler sıklıkla değiştiriliyor. Bana sorarsanız kesinlikle böyle bir dışlamanın adı en ağır şekilde konmalı ve değiştirilmemelidir.

Doğuştan sakat bir birey olarak, yirmiiki yaşıma gelene kadar çok mutlu yaşadım. Eksikliğimin farkında bile olmadım çoğu zaman. Eksik olduğumu, sakat olduğumu kabullendim ve insanların da bu şekilde seslenmesine ses çıkartmadan, onları sürekli şaşırtarak daha da mutlu oldum. Sakat olduğumu kabullendiğim zamanlarda, dış çevreyle de iletişim problemleri yaşamadım. Şimdi sakatlık kavramına karşı duruyorum. İnsanların kıyaslanmasına da karşıyım ancak bana sakat diyenler kendileriyle kıyaslamalı, istedikleri herhangi bir açıdan. Okuduğum üniversiteye üstün başarılı milli sporcu olarak girdim fakat engelli öğrenci olarak tanımlanıyorum her fırsatta ve herkes tarafından. Otomobilimi herkes gibi galeriden 0km bileğimin hakkı, anlımın teri olan parayla aldım fakat üzerinde engelli plaka var. Toplum içerisinde sürekli diğer arkadaşlarımdan farklı kapılardan geçmek, farklı prosedürleri takip etmek zorundayım. Eksikliğimin herhangi bir insandan daha fazla olmadığını biliyorum ve Ciğeri beş para etmeyen insanların göğsünü gere gere sağlam sıfatıyla dolaştıkları bir dünyada bana hemen her fırsatta her alanda her yerde engelli denmesini kaldıramıyorum. Ve bu ciğeri beş para etmeyen insanlar, engelliliği bir vicdan meselesi olarak gösterip bu mesele üzerinden iyi niyetli insanları kullanarak hırsızlık yapıyor. Ve malesef iyi niyetli insanlar da bunlara inanıp bana ve benim gibilere engelli demeye devam ediyor.



21 Aralık 2012 Cuma

Yürek meselesi

Ciğeri 5 para etmez insanların "SAĞLAM" sıfatıyla ortalıkta göğsünü gere gere dolaştığı bir dünyada, bulunduğum en alakasız konumda olsam bile "SAKAT" veya daha yumuşak olduğu düşünülen başka bir sıfatla, "EKSİK" anlamında ötekileştirilen ve dışlanan insanlardan olacak olmam, işte tam olarak bu beni deli ediyor.

Ayrıca aynı dünyada "SAĞLAM" sıfatıyla ortalıkta göğsünü gere gere dolaşan ciğeri 5 para etmez insanların, gerçek "SAĞLAM" insanların iyi niyetlerini ve yardım etme güdülerini , fiziksel veya ruhsal farklılıklarından dolayı hemen her fırsatta "SAKAT" veya daha yumuşak olduğu düşünülen başka bir sıfatla "EKSİK" oldukları vurgulanan insanlar üzerinden sömürmelerine ve ceplerini bu insanlara yardım edecekleri vaatleriyle doldurmalarına katlanamıyorum.

Son olarak gerçek "SAĞLAM" dediğim, iyi niyetli ve ahlaklı insanların, bu ciğeri 5 para etmez insanları bırakıp, fiziksel veya ruhsal farklılıkları olan insanlara "SAKAT" veya daha yumuşak olduğu düşünülen başka bir sıfatla "EKSİK" olduklarını vurgulayan sıfatlarla dışlamasına ve bu dışlamayı göremeyip, ciğeri 5 para etmeyen fakat "SAĞLAM" diye nitelendirilen, çıkarcı,kurnaz,dolandırıcı ve ahlaksız insanlara bu dışlamayı giderecekleri veya giderme yolunda iyi işler yapacakları konusunda inanmalarına anlam veremiyorum.

Saygılarımla, Haktan.

24 Kasım 2012 Cumartesi

Gölge etme başka ihsan istemem!




Ben 22 yaşındayım, hiç yürümedim hayatımda, hiç yürümeyeceğim. Yürümek, adım atmak, basmak, sıçramak, zıplamak nedir bilmiyorum. Bu kelimeleri duyduğumda, en uzak olduğum bir bilim dalının hiç bilmediğim terminolojisinden bir kelime duymuş gibi oluyorum. Ya da farklı bir dilden, anlamını bildiğim fakat cümle içinde kullanamadığım bir kelime duymuş gibi…
İnsanların bana sordukları ilk soru genellikle “Doğuştan mı?” oluyor. Bunu yadırgamıyorum. Hatta çekinen insanlar oluyor sorarken, rahatlatmaya çalışıyor, bazen onlar daha sormadan cevap veriyorum. Ama ne yazık ki cevap rahatlatmıyor. Sormaya devam ediyorlar… Onları yadırgamadığımı söyledim, ama anladığımı düşünmeyin. Gerçekten anlamıyorum. Benim doğuştan olup olmamamdan ne gibi bir sonuç çıkartmak istiyorlar? Ne gibi sonuçlar çıkartıyorlar? Bir düşünelim…
Verdiğim cevap, tabi ki tahmin edebileceğiniz gibi, doğuştan. Ufak bir tebessümle veriyorum bu cevabı, sorunun sahibi kendini kötü hissetmesin, beni üzdüğünü düşünerek diye. Ama ne kötü hissetmesi, insanlar beni teselli ediyorlar yahu! Doğuştan sahip olduğum, ve gerçekten sahip olmaktan çok mutlu olduğum bir beden, bir yaşam tarzı için beni teselli ediyorlar. Yani düşünün, bir aileniz var sizin, her anlamda mutlusunuz düşünün. Ve karşınıza çıkan her iki insandan en az biri sizi bu aileye sahip olduğunuz için teselli etsin. Veya doğduğunuz ve orda doğmaktan mutlu olduğunuz, gurur duyduğunuz coğrafya için sizi teselli etsin?
Hadi diyelim ki benim böyle bir bedenden, böyle bir yaşantıdan mutlu olduğumu söylemem zorlama bir cevap. İyi de bundan kime ne? Hem insan doğduğundan beri sahip olduğu bir şey için teselli edilir mi? Gerçeği söylemek gerekirse, Siz iyiliksever, masum insanlar hatırlatmasa, biz bu bedenin zorluklarını ve kötü yanlarını hiç fark etmeyeceğiz bile. Ben 22 yaşındayım. Hiç yürüyemedim, yürümenin ne demek olduğunu, ne işe yaradığını ve nasıl bir his olduğunu bilmiyorum. Aslında yürümeye dair hiçbir şeyi teoriden öte bilmiyorum. Bilmediğim bir şeyin eksikliğini de hissedemem değil mi? Yani siz, kanatlarınızın olmamasının eksikliğini ne kadar hissedersiniz? Veya bir devekuşu uçamamanın eksikliğini?
Tamam teselli etmek gereksiz bir davranış, ama bunu yapmanın ne zararı olur ki? Alt tarafı hayatın güzelliklerine dair birkaç cümle laf ettik, o da sevdiğimizden, iyilik olsun diye ettik yani. Bir de üstüne borçlu, üstüne haksız, hatta bir de üstüne (bunca eleştiriyi hak eden) kabahatli mi çıktık? Evet, canım kardeşim tam da öyle çıktınız. Sizin bana yakıştıramadığınız, kötü, ezik, istenmeyen, çürük olduğunu düşündüğünüz beden, aslında hiç de öyle olmayabilir değil mi? Kötü yanları varsa da bunları gözümüze sokmak zorunda mısınız? Yani evet diyelim dediğiniz gibi kötü bir durum olsun bu bana dikte ettiğiniz sakatlık, bunu gözüme sokarak ne gibi bir kazanım elde etmeyi düşünüyorsunuz?
Sonuç olarak siz her ne kadar başınıza gelmesini asla istemediğiniz, ama başınıza gelme ihtimalini de unutmak istemediğiniz bir durum olarak görseniz de, özellikle böyle doğan insanlar sizin gibi düşünmüyor. Yani tam da sizin de sözde ispatlamaya çalıştığınız gibi, böyle bir beden ve böyle bir yaşam tarzıyla da gayet mutlu olunabilir. Tekerlekli sandalye kullanmaktan, bisiklet kullanmak kadar –belki de daha fazla- zevk alınabilir. Böyle doğmanın avantajları keşfedilebilir, keyfi çıkarılabilir. Sen gölge etme, bunu gözümüze sokma ve bununla ilgili fikirlerini kendine sakla yeter.

Ha son olarak, Engelli diye insanların fişlenmesine, eşitsizliğe, ötekileştirilmeye son vermek adına bir şeyler yapmak istiyorsan, bu şekilde fişlenen insanlarla arkadaş ol. Onları daha yakından tanı ve gerçek sorunlarını algıla, bunlar üzerine düşün, çözümler üret veya var olan çözümlere katıl. Hadi sana güzel bedeninle mutluluklar… 

9 Eylül 2012 Pazar

Sağlamlık, Sağlamcılık ve Sağlam İnsan Üzerine




Duymaktan en çok rahatsız olduğum sözlerden biridir ama siz bunu övgü cümlesi olarak kullanmayı pek seversiniz. Ya da sevip sevmemeye bağlı olmadan ağız alışkanlığı olarak çok kullanırsınız. “Sağlam insanların bile yapamadıklarını yapıyorlar, helal olsun!” veya “Eli ayağı tutan sapasağlam insanlar yatıyor, şu adamların yaptıklarına bak” ve bu mantıktan türemiş cümleler. Şimdi sormak istediğim bir soru var, Sağlam insan kimdir? Neye göre sağlam insan deriz?
Her insan, çevresinde bulunan veya etkileşimde olduğu diğer tüm insanları değerlendirmeye çalışır. Her insan bir diğerini değerlendirirken, kendi öznel ölçeklerini kullanabilir. Bunlar en genel hatlarıyla;  - Bize karşı davranışlarına göre- Bazı kritik olaylardaki (durumlardaki) seçimlerine göre- Ahlaki değerlerimize göre- Dış görünüşlerine göre - Fiziksel özelliklerine göre-Irklarına göre- Yaşadıkları coğrafyaya ve kültürlerine göre- Çocukluklarına ve ailelerine göre- Mesleklerine ve kazandıkları paraya göre - Dünya görüşlerine göre- Başkalarına karşı tutum ve davranışlarına göre (genel)- Kişilik özelliklerine göre- Hayata bakışlarına göre- Öz saygılarına göre- Arkadaş çevrelerine göre- Bunlar benim farkettiğim ve zaman zaman farkında olmadan veya bilinçli olarak kullandığım değerlendirme açıları. Ancak biz şu yukarıda rahatsız olduğumu belirttiğim cümleleri kullanırken, insanları sadece ve sadece fiziksel özelliklerine göre değerlendirmiş oluyoruz. Yani tüm bu değer verme kavramlarımızı unutup, insanları sadece etten kemikten yaratıklarmış gibi sıfatlandırıyoruz.
Hiç düşündünüz mü “sağlam” insan ne demektir diye? Eminim düşünseydiniz, bu cümleleri kurmazdınız. Çünkü bir insana sağlam diyebilmek için sadece etine buduna değil pek çok özelliğine bakmak gerekir. Mesela, ilim irfan sahibi olmak gibi bir deyimimiz var bizim. Yani neyine bakıyor? Eğitim durumuna, düşüncelerinin olgunluğuna ve ahlakına. Ahlak üzerine sayfalarca yazılar yazılmış, tarihteki neredeyse tüm filozofların üzerine düşünüp bir şeyler söylediği bir kavramdır. Ahlak, bana göre en güzel tanımıyla, insanın doğru olanı yapıp, yanlış olandan kaçınmasıdır. Bu doğruyu ve yanlışı belirleyen şeyler ise; Kişinin yaşadığı coğrafya, dini inançları, ailesi, çevresi, yetiştirilme biçimi gibi pek çok nedene bağlıdır.
Günümüzde kapitalist sistem artık iyice hükmünü dikte ettirdiğine göre, para günümüzün en önemli ölçme ve değerlendirme aracı olarak öne çıkıyor. Çok para kazananlarla az para kazananlar arasındaki uçurum, yaşam standartlarını ve kalitesini farklılaştırıyor. Menfaate dayalı ilişkilerde ilk sakınılan şey ise para. Parası az olan insanlar, parası çok olanlardan diğer tüm özellikleri ne kadar üstün olursa olsun, daha kötü bir hayat yaşıyor. Dolayısıyla günümüzde parası olan ve çok para kazanan insan, diğerlerinden çok daha sağlam.
Sağlamlık kavramını daha iyi anlamak için tarihte iz bırakmış insanlara bakalım.( Ama öncelikle şunu belirtmeliyim ki, kimse mükemmel değilse, mükemmel insan yoktur. Mükemmel insan yoksa herkesin bir eksikliği vardır. Herkesin bir eksikliği varsa engelli insan yoktur. Ancak insanları engelli diye ötekileştirmek, dışlamak, 21. Yüzyılın halen aşamadığı büyük bir sorundur.) Tarihte iz bırakmış insanlardan bazıları; Bethoowen (sağırdı), Einstein (9 yaşına kadar konuşamadı), Edison, Hawking, Socrates liste daha uzar gider, Hiçbiri koluyla bacağıyla gözüyle kulağıyla oralara gelmedi ve dünyayı ileriye götüren ne varsa, bugüne kadar ne yapılmışsa, sizin sakat dediğiniz insanlar da bunu yapabilir veya bir pay sahibi olabilir.
Yani sağlamlık aslında üzerinde düşünürseniz aslında hiç de kola, buda veya herhangi bir uzva bakan bir şey değil. Sağlamlık pek çok açıdan bakıp hepsinin ortalaması alındığında karar verilmesi gereken bir kavramdır. Yani siz şimdi bir engelli sporcu veya engelli bir çalışan gördüğünüzde onun hakkında ileri geri yorumlar yapıp, sağlam olmadığını ima ederek aslında övmek isterken aşağılıyorsunuz. Oysa belki o sizden her anlamda daha sağlam. Özellikle engelli sporculara baktığınızda, sıradan bir insanın tüm kaslarının gücünü ölçersek, engelli sporcuların çalışan kasları daha az olmasına karşın, sıradan insanın tüm çalışan kaslarından birkaç kat daha kuvvetli ve sağlam olabilir. Yani tam da sizin sağlam olmadığını ileri sürdüğünüz gerekçede bile, bir uzvu olmayan veya olup da eksik çalışan bir insan sizden daha sağlam olabilir.

Şimdi diyebilirsiniz ki; “Kardeşim, tamam iyi diyorsun hoş diyorsun da, sakatlık geniş bi kavram. Zihinsel engelliler var, onlar da bu kavramın içine giriyor, onlara nasıl sağlam diyelim?” Şöyle ki; Bugün her hükumet veya yerel yönetim kendi kadrolaşmasını en alt basamağa kadar fazlasıyla sağlamaya çalışıyor. Bunun doğruluğunu tartışmıyoruz. Ancak; Kadrolaşmaya giderken, sadece tanıdık olduğu için bile hiç alakası olmayan insanları kadrolu memur olarak işe alıyor. Günümüz Türkiye’sinde, alt kademe pek çok memurun yaptığı çok basit işler var. Mesela bir mühür basmak. Mesela bir temizlik yapmak, çay yapmak, mesela, fotoğraf kesip forma yapıştırmak… Liste uzar gider. Benim düşüncem; Zihinsel engeli var olan insanların sadece pek azı çok ağır bir yeti yitimine sahiptir. Çoğunluğu bu saydığım işleri, şu an yapanlardan daha iyi yaparlar. Çünkü; Kaytarmayı akıl edemezler, rüşvet almayı düşünemezler, inisiyatif kullanamazlar, kimse onlardan görevi kötüye kullanmalarını bekleyemez, yalan söyleyemezler, kimse onlardan görevlerinin dışında bir şey de istemez. Yani bir anda aklıma gelen bu kadar avantajları var , topluma entegrasyonu en ağır gibi görünen engel grubunun bile. Bugün şu an şu saydığım işlerini, saydığım kadar layıkıyla yapamayan her insan sağlamsa, gerçekten engelli diye bir şey yoktur.
Şimdi sağlam insan üzerine bir daha düşünmenize yardımcı olabilmişimdir inşallah. Okuduğunuz için teşekkürler. Ve bu konuda daha ayrıntılı düşünmek isteyenler; http://www.sakatlikcalismalari.net/2012/04/saglam-kulturu.html şu yazıyı da okumalarını tavsiye ederim.
Saygılarımla, Haktan Özünver

31 Ağustos 2012 Cuma

Yılmaz Özdil'in engellilerle ilgili bir yazısına cevap


Malum yazınız,   http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=21330330&yazarid=249


Yazmak istediğiniz şey özünde gerçekten çok doğru ve gerçekten sizin gibi biri tarafından söylenmesi çok güzel bir durum. Ancak burada bilinçaltınızda (ve malesef toplumun genelinin bilinçaltında da) yatan bazı yanlış(!) tanımlamalar mevcut.

1. Başlığınız; Eli ayağı tutan acizler ülkesinin... İnsanüstü yetenekli milli takımı.  

Burada bir ironi yapıyorsunuz, yani aslında bütün yazıdan duyduğum rahatsızlık aynen bu başlıktan başlıyor. Eli ayağı tutan acizler ironisini, insanüstü yetenekli milli takımı tamlamasıyla destekliyorsunuz. Engelli sporculara, -özellikle de milli olmuşlara ve paralimpiklerde yarışanlara - insan üstü yetenekli şeklindeki yaklaşımınız bir yerde iltifat olarak kabul edilebilir. Ancak ironinin arkasından geldiği için söylemek istediğiniz şey şu şekilde anlaşılıyor; " Aslında eli ayağı tutanlar, eli ayağı tutmayanlardan daha üstün, daha fazla başarılı olmaları gerekiyor bu yüzden ama eli ayağı tutmayan insanlar onlardan daha başarılı oluyorlar. Bu yüzden bu adamlar insanüstü yetenekli."

2. "Beytullah Eroğlu. Yüzücümüz. İki kolu omuzdan yok. Bi bacağı, diğerinden 12 santim kısa. Kulaç atmadan yüzüyor. Bacaklarını gemi pervanesi gibi kullanıyor. Yemek, giyinme, diğer ihtiyaçlar, sağ ayağının parmaklarıyla hallediyor. Kazandığı ödüllerle ailesinin geçimini sağlıyor. Çünkü, babası mobilyacıydı, şimdi işsiz, masör kursuna gitti, diploma aldı, oğlunun masörlüğünü yapıyor. Burası Türkiye... Kolsuz yüzmek mümkün, iş bulmak imkânsız!"


Yorum; Kolsuz yüzen adam, hiç bir yeti yitimi bulunmayan bir adamdan daha fazla para kazanıyor, bu nasıl bir ironidir? Bu ülkede kolsuz yüzmek, kolsuz iyi para kazanmak nasıl mümkün olur da , sapasağlam (!) insanlar işsiz kalır? 

Cevap; Efendi, dünyayı ileriye taşıyan, en büyük işleri başaran ve bugün ismini herkesin bildiği o meşhur insanlar; Mesela Einstein, Mesela Edison, Mesela Aşık Veysel, Mesela Stephen Hawking, Mesela William Shakespeare , veya daha aklınıza kim geliyorsa, bulundukları bu konumlara, kollarıyla bacaklarıyla kulaklarıyla çıkmadılar. Ha herkes oralara çıkabilir mi bunu mu tartışıyoruz, Hayır. Basit bir memur da zihninin çok az bir kısmını kullanarak gayet iyi paralar alıyor bu ülkede. Yani zihinsel engelliler bile bu toplumda EKSİK, ezik olarak görülemez, Görülmemeli!


3. "
Hepsi sapasağlamdı... 
Terör, mayın, trafik kazası, iş kazası, maganda kurşunu, deprem, bürokrasi hazretlerinin marifetleri, sağlık faciası ve hatta cami avlusu dramı."

Burada üç farklı algı mevcut, Birincisi; Hepsi sapasağlamdı derseniz, doğuştan engelli olanları topluma yanlış ifade edersiniz. Bir sonraki cümlenizde doğuştan engellilerden de bahsediyorsunuz ancak biliyorsunuz bizim toplumumuz okumayı sevmez. Ve 10 okuduğunun, 10 dinlediğinin 1ini anlar. 

İkincisi; Sapasağlam (!) ne demektir? Kime göre neye göre sapasağlam? Orada olimpiyatlarda yarışan insanlar, bugün Türkiyedeki 80 milyonluk nüfusun içerisinde ilk 200'e giren insanlar (15 gün önce biten olimpiyatları da sayarsak toplam 200e yakın sporcu gitti). Yani ülkelerini temsil ediyorlar, ter akıtıyorlar, omuz omuza kana kan dişe diş mücadele veriyorlar gerekirse sahada ölürler. Aralarında 2 üniversite bitirip 3.sünü okuyanlar, dünya kadar para kazananlar (parayla ölçülürse herşey) , 5 dil bilenler var. Ailelerini hatta sülalelerini geçindirenler var. Bu insanlar sapasağlam değilse kim sapasağlam? Siz mi? Ussain Bolt mu? KİMSE!

Üçüncüsü; Engellilik bir dram, bir facia veya bir acınası durum değil, bir yaşam biçimidir. Siz böyle bu tarz kelimeler kullandığınız için toplumda engellilere acıma durumu bilinçaltından ilerleyecektir. Adam orda olimpiyatlarda yarışıyor, siz dram diyorsunuz! Burada sizin dram dedikleriniz bana göre anca bir lütuftur. İnancınız varsa Allah'ın, İnancınız yoksa Doğanın lütfu. Çünkü o insanlar pek çok insanın gidemeyeceği yerde.



4. " 
 Hiçbirimiz Usain Bolt olamayız ama sorunlarımızı görmezden gelmeye devam edersek, hepimiz engelli olabiliriz. Çünkü, doğuştan engellilere bi faydası olmadığı gibi... Sağlam insanlarını engelli yapma konusunda, olimpiyat şampiyonudur Türkiye!"


Burada da dikkat çekmek istediğim bir kaç nokta var, şöyle ki;

Birincisi; Hiçbirimiz Ussain Bolt olamayız sözü, insanların kendi potansiyellerini , daha kötüsü kendi çocuklarının potansiyellerini görmelerini engeller. Siz, daha önce yazdığınız bazı yazılarınızla kendiniz çelişiyorsunuz burada. Bu ülkeden ne Ussain Bolt'lar , ne Michael Phelps'ler çıkar. Bunu da onlarca argümanla ispatlarım.

İkincisi; Engelli olma durumu, başlı başına sorunları görmezden gelmeyle meydana gelmez. Ki zaten siz de bunun aksini söylemiyorsunuz. Ancak yine Hepimiz Engelli Olabiliriz "Klişesi" Engelli insanların acınma öznesi olarak görünmesine çok sağlam katkıda bulunmaktadır. 

Üçüncüsü; Yine "Sağlam insanlar" mevzusuna geri döndük, sağlam insanları engelli yapmak nedir? Engelli insan sağlam değil midir? Eğer olimpiyatlara gidip rekor kırarak ülkesinin bayrağını tüm dünyanın gözüne sokan, ülkesinin marşını dinleten, ve dünya çapında saygı gören, ve ülkesinin de görmesini sağlayan insanlar sağlam değilse, Kim sağlamdır? 




Sonuç; Yazmak istediğiniz yazının ana fikrini çok beğendim. Ancak bu algıları değiştirmedikçe bu toplumda engelli insanlar ezilmeye, görmezden gelinmeye ve kullanılmaya devam edicektir. Samimiyetinize güvenerek görüşlerimi paylaştım. Amacım polemik yaratmak değil ancak bu algıların değişmesi adına her türlü polemiğe girmeye de hazırım. 

Saygılarımla, Haktan Özünver.

22 Haziran 2012 Cuma

2. Yardım Etmenin Adabı

             Hiçbir insan ya da daha geniş ifadesiyle hiçbir canlı tüm işlerini tek başına yapabilecek ya da tüm gereksinimlerini tek başına karşılayabilecek bir yapıya sahip değildir. Tüm canlıları katmamdaki sebep, doğaya baktığınızda hayvanlar da yardımlaşma ihtiyacı içerisine girip guruplar, sürüler yahut çiftler halinde yaşamlarını sürdürüyorlar, bitkiler bile en önemli ihtiyaçlarını başka canlıların yardımlarıyla gideriyorlardır. Dolayısıyla yardım almak insanoğlunun doğasında vardır. Her insan (az veya çok) yardım alır, almak zorundadır, alacaktır da. Dünyanın en güçlü insanı ile, dünyanın en güzel insanı ya da dünyanın en zeki insanı ya da her hangi biri koca kainat içerisinde küçücük bir zerrecikten ibarettir. Yani insanları yardım alma durumlarıyla değerlendiren materyalist* (Materyalizm, varlık veya gerçeklik hakkında bir görüştür. Bu görüşe göre varolan veya gerçek olan sadece maddedir. Madde evrenin asli veya temel kurucu unsurudur. Sadece duyumlarla algılanabilen varlıklar, süreçler veya muhtevalar vardır ve gerçektirler. Evren; zeka, gaye ve nihai sebepler tarafından yönetilmez veya yönlendirilmez.


              Bu görüşe göre her şeyin kesin sebebi, maddi (cansız, zihni olmayan veya belirli temel fiziki güçler) süreçler veya varlıklar(mekanizm)dır. Zihni varlıkların, süreçlerin veya olayların yegane sebebi maddi varlıklardır. Tabiat üstü hiçbir şey var değildir. Zihni hiçbir şey var değildir.

           Materyalistler her zaman fikrin tezahürlerini, madde ve maddenin hareketiyle izah etmeye çalışmışlardır. Eski atomculuk mezhebine dahil olanların yeni materyalistlere kadar bu mezhebin esası değişmemiştir. Duyum, fikir, en yüksek idraklar, az çok rakik bir maddenin hareketinden, uzvi vazifelerinden ve sinirlerin hepsinin titreşimlerinden ibarettir. Materyalistler ruhun varlığını inkar ettikleri gibi tabi olarak Allah'ı da inkar ederler.) kafalar, somut düşüncelerinin boyutunu genişletirlerse, maddi aciziyetin her insanda farklı yollarla vuku bulduğunu anlarlar.

Evet insanlar arasında farklar vardır. Hatta her insan farklıdır. Özneldir, genellenemez. Fakat bu farklılıklar arasında asıl belirleyici unsur içsel farklılıklardır. Ön yargılarla yaşayan insanlar /dolayısıyla toplumlar bu içsel farklılıkların farkında bile olamazlar.

Zira, dış ortam şartları, bugün yaşadığımız dünya ve içerisindeki bütün canlılar bütünüyle insanların elinden çıkmamış mıdır? Yani; insanlar hiç merdiven yapmasa, her yeri rampalar ve asansörlerle donatsa, merdiven çıkamama gibi bir durum hiç yaşanmasa, bugün bu durumları yaşayan insanlar o zaman da acınacak, küçümsenecek ve hatta dışlanacak durumda olurlar mıydı?Engellilerin yardım gereksinimlerinin çoğu insanların geliştirdiği bu tür sistemler ve şartlar yüzündendir. Yani çoğu yüzeysel ve çoğu maalesef sizin, bizim ve bütün insanlığın suçudur.
Yardım alma durumu çoğu zaman zorunluluklardan ortaya çıkar bazen de tembellik, üşengeçlikten. Ancak sürekli zorunluluktan dolayı yardım alma ihtiyacı içerisinde olanlar için olay biraz daha farklıdır. Sık sık yardım alma zorunluluğu bulunan ya da bulunduğunu düşünen, ya da yardıma ihtiyacı olmadığı pek çok durumda bile sürekli yardım teklifleri/teşebbüsleri alan biri için yardım etmek / yardım istemek / yardım almak hayatın rahatsız edici bir parçası olabilir. Şöyle bir örnekle açıklamaya çalışayım; Herhangi bir eksikliği bulunmayan birini en az üç gün sürekli hayır yardımı alır bir konuma sokun: Bu öyle bir konum olsun ki, karşısına çıkan her nazik insan, üzerine basa basa ya da fazla vurgulamadan, gönlünden geldiği için, iyi kalplilikle, iyi niyetle, "memnuniyetle," "hiç sorun değil" diyerek ona yardım edeceğini söylesin. Bu insan bir anda mümkün olduğu kadar özerk olmak için yakarır, kendi edimlerinde özgür olduğunu hissetmek ve her şeyden önce kendini dayatılmış bir hayırseverlik karşısında minnet borcu içinde hissetmemek adına.
Öte yandan bu sürekli yardım alma durumu bazı insanları, depresyonun da sebeplerinden biri olan, öğrenilmiş çaresizlik eğilimi, sosyal kaygı, depresyon gibi rahatsızlıklar göstermeye itebilir. Öğrenilmiş çaresizlik, depresyonun nedenlerini açıklamaya yönelik geliştirilen ve kabul gören teorilerden biridir. Daha sonradan his ve duygu yokluğu olarak da tanımlanan depresyondaki insanlar, aslında çaresizliği öğrendikleri için ne yaparlarsa yapsınlar boşuna olacağını, hayatları boyunca hiçbir şeyi kontrol edemeyeceklerini, dünya üzerinde hiçbir anlam ifade etmeyen boş bir hayat yaşadıklarını, ömür boyu yalnız kalacaklarını ve ömür boyu yardıma muhtaç olacaklarını düşünebilirler. Bu durumdan bir adım sonrası ise, kendi yapabilecekleri işleri bile yapmamak dolayısıyla var olan yetkinliklerini de kaybetmekten başka bir şey değildir. Yani aslında gerçekten yardım almadan yapabileceklerini bile yapmaktan vazgeçmiş, yahut boşvermiş insanlar ortaya çıkabiliyor…

Peki bu noktada iki açıdan da bakacak olursak ne yapmak gerekiyor? Yardım edebilecek taraf / yardım isteyebilecek olan taraf olarak konuyu iki ayrı ana perspektifte incelemeye çalışalım.

Yardım Ederken Dikkat Edilmesi Gereken Noktalar;

a. Yardım Teklif Edilecek Durumun Belirlenmesi

Öte yandan bu sürekli yardım alma durumu bazı insanları, depresyonun da sebeplerinden biri olan, öğrenilmiş çaresizlik eğilimi, sosyal kaygı, depresyon gibi rahatsızlıklar göstermeye itebilir. Öğrenilmiş çaresizlik, depresyonun nedenlerini açıklamaya yönelik geliştirilen ve kabul gören teorilerden biridir. Daha sonradan his ve duygu yokluğu olarak da tanımlanan depresyondaki insanlar, aslında çaresizliği öğrendikleri için ne yaparlarsa yapsınlar boşuna olacağını, hayatları boyunca hiçbir şeyi kontrol edemeyeceklerini, dünya üzerinde hiçbir anlam ifade etmeyen boş bir hayat yaşadıklarını, ömür boyu yalnız kalacaklarını ve ömür boyu yardıma muhtaç olacaklarını düşünebilirler. Bu durumdan bir adım sonrası ise, kendi yapabilecekleri işleri bile yapmamak dolayısıyla var olan yetkinliklerini de kaybetmekten başka bir şey değildir. Yani aslında gerçekten yardım almadan yapabileceklerini bile yapmaktan vazgeçmiş, yahut boşvermiş insanlar ortaya çıkabiliyor…
Peki bu noktada iki açıdan da bakacak olursak ne yapmak gerekiyor? Yardım edebilecek taraf / yardım isteyebilecek olan taraf olarak konuyu iki ayrı ana perspektifte incelemeye çalışalım.

Yardım Ederken Dikkat Edilmesi Gereken Noktalar;

a. Yardım Teklif Edilecek Durumun Belirlenmesi

Peki bu noktada iki açıdan da bakacak olursak ne yapmak gerekiyor? Yardım edebilecek taraf / yardım isteyebilecek olan taraf olarak konuyu iki ayrı ana perspektifte incelemeye çalışalım.
Yardım Ederken Dikkat Edilmesi Gereken Noktalar;

a. Yardım Teklif Edilecek Durumun Belirlenmesi

Yardım Ederken Dikkat Edilmesi Gereken Noktalar;
a. Yardım Teklif Edilecek Durumun Belirlenmesi

a. Yardım Teklif Edilecek Durumun Belirlenmesi
b. Yardım Teklifinin Sunulması

Bu noktada gerçekten bariz bir durumun olması ve yardım talebinde bulunması gereken kişinin bu talebi gerçekleştiremeyecek bir durumda olması gerekir (aşırı utangaç/asosyal olması, varlığınızı bilmemesi,… vb.) Nezaket ve karşındakini incitmeme açısından birkaç örnek cümle verecek olursam; ‘ Sakıncası yoksa size eşlik edebilir miyim?, Size katılmaktan zevk duyarım, Sizin için yapabileceğim bir şey varsa bunu yapmaktan keyif alırım. Vs’  

b. Yardım Teklifinin Sunulması
Bu noktada gerçekten bariz bir durumun olması ve yardım talebinde bulunması gereken kişinin bu talebi gerçekleştiremeyecek bir durumda olması gerekir (aşırı utangaç/asosyal olması, varlığınızı bilmemesi,… vb.) Nezaket ve karşındakini incitmeme açısından birkaç örnek cümle verecek olursam; ‘ Sakıncası yoksa size eşlik edebilir miyim?, Size katılmaktan zevk duyarım, Sizin için yapabileceğim bir şey varsa bunu yapmaktan keyif alırım. Vs’  

Bu noktada gerçekten bariz bir durumun olması ve yardım talebinde bulunması gereken kişinin bu talebi gerçekleştiremeyecek bir durumda olması gerekir (aşırı utangaç/asosyal olması, varlığınızı bilmemesi,… vb.) Nezaket ve karşındakini incitmeme açısından birkaç örnek cümle verecek olursam; ‘ Sakıncası yoksa size eşlik edebilir miyim?, Size katılmaktan zevk duyarım, Sizin için yapabileceğim bir şey varsa bunu yapmaktan keyif alırım. Vs’  


Yardımın yöntemini yardımı alacak kişi belirlemelidir. Sizin ona yardım gerektiğini düşünmeniz ona gerçekten yardım gerektiği anlamına gelmez. Veya kişi yardım almayı reddedebilir. Yani sizin birkaç kat çıkartmak için sırtınıza alabileceğiniz bir ortopedik engelli, taşınmak istemeyebilir. Merdivenleri hiçbir şekilde çıkmak istemeyebilir. Bu onun en doğal hakkıdır.


c. Bazen yardım talebini reddetmek kabul etmekten daha büyük yardım olur.

Burada anlatmak istediğim şey daha çok, sürekli yardıma ihtiyacı olan insanlara fazlasıyla yakın olan insanları ilgilendiriyor. Yani ailelerini, her gün görüştüğü arkadaşlarını, yakın çevrelerini. Söylemek istediğim ise şudur; Kişinin kendi imkanlarıyla yapabileceği bir iş için ona yardım etmeye çalışmayın. Yardım, ihtiyaçtan meydana gelir. Eğer ihtiyaç yoksa, yardım da olmaz. Bu tamamıyla kötü bir davranıştır. İyilik de değildir. Uzun süreçler sonrasında bu davranışlar, bahsi geçen kişiyi tembelliğe ve depresyona sürükleyebilir.

Jest yapmayın demiyorum. Mesela kapı çaldığında o an evdeki herkes kapıyı açabilecek konumdayken biri jest yapar ve kalkar açar. Ya da buna benzer jestler olabilir. Ancak bu jestlerin sürekli yapılması çok tehlikelidir. Asıl amacından çok uzak sonuçlar doğurur. Kişilerin özgüvenlerini de olumsuz etkiler, kendilerine olan inançlarını da, öz saygılarını da, sosyal yaşantılarını da.

Mesela; Tekerlekli sandalye kullanan aile bireyinizi veya arkadaşınızı gidilecek her ortama, her koşulda ve her yolda ittirmeniz onun yorulmamasını istediğiniz için olabilir. Ancak bu eylemin sürekli tekrarlanmasıyla birlikte, her yere birilerinin yardımıyla giden kişi, kendi başına dışarı çıkabilmesinde, dolaşabilmesinde ya da herhangi bir şey yapabilmesinde hiçbir sıkıntı yok iken dahi, sürekli yardım bekleme eğilimi gösterecektir. Bu da uzun sürede hem fiziksel hem de ruhsal bir çok sorunu ortaya çıkaracaktır. Kaslar aşırı zayıflayacak, vücut hep aynı pozisyonda kalmaya alıştığı için ona göre şekil almaya başlayacak, anatomik yapısı bozulacak, alınan enerji harcanamadığı için lokal yağlanmalar başlayacak vs. Liste uzar gider.


Kendi başına tuvalete bile gidemeyen insanlar tanıyorum ve bu insanlarla aynı fiziksel sorunlara sahip başka insanlar dünyayı tek başına dolaşabiliyor, evlerine ayda birkaç kez uğrayacak kadar sosyal olabiliyorlarken.


Dolayısıyla etrafınızda sürekli sizden yardım bekleyen birileri varsa ya da sürekli yardım etmek istediğiniz birileri varsa, bu yardımları gerçekten gereksinim olup olmadığını değerlendirdikten sonra eyleme dönüştürün. Aksi takdirde iyilik yerine kötülük yapmış olursunuz.



Yardımın yöntemini yardımı alacak kişi belirlemelidir. Sizin ona yardım gerektiğini düşünmeniz ona gerçekten yardım gerektiği anlamına gelmez. Veya kişi yardım almayı reddedebilir. Yani sizin birkaç kat çıkartmak için sırtınıza alabileceğiniz bir ortopedik engelli, taşınmak istemeyebilir. Merdivenleri hiçbir şekilde çıkmak istemeyebilir. Bu onun en doğal hakkıdır.


c. Bazen yardım talebini reddetmek kabul etmekten daha büyük yardım olur.

Burada anlatmak istediğim şey daha çok, sürekli yardıma ihtiyacı olan insanlara fazlasıyla yakın olan insanları ilgilendiriyor. Yani ailelerini, her gün görüştüğü arkadaşlarını, yakın çevrelerini. Söylemek istediğim ise şudur; Kişinin kendi imkanlarıyla yapabileceği bir iş için ona yardım etmeye çalışmayın. Yardım, ihtiyaçtan meydana gelir. Eğer ihtiyaç yoksa, yardım da olmaz. Bu tamamıyla kötü bir davranıştır. İyilik de değildir. Uzun süreçler sonrasında bu davranışlar, bahsi geçen kişiyi tembelliğe ve depresyona sürükleyebilir.

Jest yapmayın demiyorum. Mesela kapı çaldığında o an evdeki herkes kapıyı açabilecek konumdayken biri jest yapar ve kalkar açar. Ya da buna benzer jestler olabilir. Ancak bu jestlerin sürekli yapılması çok tehlikelidir. Asıl amacından çok uzak sonuçlar doğurur. Kişilerin özgüvenlerini de olumsuz etkiler, kendilerine olan inançlarını da, öz saygılarını da, sosyal yaşantılarını da.

Mesela; Tekerlekli sandalye kullanan aile bireyinizi veya arkadaşınızı gidilecek her ortama, her koşulda ve her yolda ittirmeniz onun yorulmamasını istediğiniz için olabilir. Ancak bu eylemin sürekli tekrarlanmasıyla birlikte, her yere birilerinin yardımıyla giden kişi, kendi başına dışarı çıkabilmesinde, dolaşabilmesinde ya da herhangi bir şey yapabilmesinde hiçbir sıkıntı yok iken dahi, sürekli yardım bekleme eğilimi gösterecektir. Bu da uzun sürede hem fiziksel hem de ruhsal bir çok sorunu ortaya çıkaracaktır. Kaslar aşırı zayıflayacak, vücut hep aynı pozisyonda kalmaya alıştığı için ona göre şekil almaya başlayacak, anatomik yapısı bozulacak, alınan enerji harcanamadığı için lokal yağlanmalar başlayacak vs. Liste uzar gider.


Kendi başına tuvalete bile gidemeyen insanlar tanıyorum ve bu insanlarla aynı fiziksel sorunlara sahip başka insanlar dünyayı tek başına dolaşabiliyor, evlerine ayda birkaç kez uğrayacak kadar sosyal olabiliyorlarken.


Dolayısıyla etrafınızda sürekli sizden yardım bekleyen birileri varsa ya da sürekli yardım etmek istediğiniz birileri varsa, bu yardımları gerçekten gereksinim olup olmadığını değerlendirdikten sonra eyleme dönüştürün. Aksi takdirde iyilik yerine kötülük yapmış olursunuz.


Yardımın yöntemini yardımı alacak kişi belirlemelidir. Sizin ona yardım gerektiğini düşünmeniz ona gerçekten yardım gerektiği anlamına gelmez. Veya kişi yardım almayı reddedebilir. Yani sizin birkaç kat çıkartmak için sırtınıza alabileceğiniz bir ortopedik engelli, taşınmak istemeyebilir. Merdivenleri hiçbir şekilde çıkmak istemeyebilir. Bu onun en doğal hakkıdır.


c. Bazen yardım talebini reddetmek kabul etmekten daha büyük yardım olur.

Burada anlatmak istediğim şey daha çok, sürekli yardıma ihtiyacı olan insanlara fazlasıyla yakın olan insanları ilgilendiriyor. Yani ailelerini, her gün görüştüğü arkadaşlarını, yakın çevrelerini. Söylemek istediğim ise şudur; Kişinin kendi imkanlarıyla yapabileceği bir iş için ona yardım etmeye çalışmayın. Yardım, ihtiyaçtan meydana gelir. Eğer ihtiyaç yoksa, yardım da olmaz. Bu tamamıyla kötü bir davranıştır. İyilik de değildir. Uzun süreçler sonrasında bu davranışlar, bahsi geçen kişiyi tembelliğe ve depresyona sürükleyebilir.

Jest yapmayın demiyorum. Mesela kapı çaldığında o an evdeki herkes kapıyı açabilecek konumdayken biri jest yapar ve kalkar açar. Ya da buna benzer jestler olabilir. Ancak bu jestlerin sürekli yapılması çok tehlikelidir. Asıl amacından çok uzak sonuçlar doğurur. Kişilerin özgüvenlerini de olumsuz etkiler, kendilerine olan inançlarını da, öz saygılarını da, sosyal yaşantılarını da.

Mesela; Tekerlekli sandalye kullanan aile bireyinizi veya arkadaşınızı gidilecek her ortama, her koşulda ve her yolda ittirmeniz onun yorulmamasını istediğiniz için olabilir. Ancak bu eylemin sürekli tekrarlanmasıyla birlikte, her yere birilerinin yardımıyla giden kişi, kendi başına dışarı çıkabilmesinde, dolaşabilmesinde ya da herhangi bir şey yapabilmesinde hiçbir sıkıntı yok iken dahi, sürekli yardım bekleme eğilimi gösterecektir. Bu da uzun sürede hem fiziksel hem de ruhsal bir çok sorunu ortaya çıkaracaktır. Kaslar aşırı zayıflayacak, vücut hep aynı pozisyonda kalmaya alıştığı için ona göre şekil almaya başlayacak, anatomik yapısı bozulacak, alınan enerji harcanamadığı için lokal yağlanmalar başlayacak vs. Liste uzar gider.


Kendi başına tuvalete bile gidemeyen insanlar tanıyorum ve bu insanlarla aynı fiziksel sorunlara sahip başka insanlar dünyayı tek başına dolaşabiliyor, evlerine ayda birkaç kez uğrayacak kadar sosyal olabiliyorlarken.


Dolayısıyla etrafınızda sürekli sizden yardım bekleyen birileri varsa ya da sürekli yardım etmek istediğiniz birileri varsa, bu yardımları gerçekten gereksinim olup olmadığını değerlendirdikten sonra eyleme dönüştürün. Aksi takdirde iyilik yerine kötülük yapmış olursunuz.

Yardımın yöntemini yardımı alacak kişi belirlemelidir. Sizin ona yardım gerektiğini düşünmeniz ona gerçekten yardım gerektiği anlamına gelmez. Veya kişi yardım almayı reddedebilir. Yani sizin birkaç kat çıkartmak için sırtınıza alabileceğiniz bir ortopedik engelli, taşınmak istemeyebilir. Merdivenleri hiçbir şekilde çıkmak istemeyebilir. Bu onun en doğal hakkıdır.

c. Bazen yardım talebini reddetmek kabul etmekten daha büyük yardım olur.

Burada anlatmak istediğim şey daha çok, sürekli yardıma ihtiyacı olan insanlara fazlasıyla yakın olan insanları ilgilendiriyor. Yani ailelerini, her gün görüştüğü arkadaşlarını, yakın çevrelerini. Söylemek istediğim ise şudur; Kişinin kendi imkanlarıyla yapabileceği bir iş için ona yardım etmeye çalışmayın. Yardım, ihtiyaçtan meydana gelir. Eğer ihtiyaç yoksa, yardım da olmaz. Bu tamamıyla kötü bir davranıştır. İyilik de değildir. Uzun süreçler sonrasında bu davranışlar, bahsi geçen kişiyi tembelliğe ve depresyona sürükleyebilir.

Jest yapmayın demiyorum. Mesela kapı çaldığında o an evdeki herkes kapıyı açabilecek konumdayken biri jest yapar ve kalkar açar. Ya da buna benzer jestler olabilir. Ancak bu jestlerin sürekli yapılması çok tehlikelidir. Asıl amacından çok uzak sonuçlar doğurur. Kişilerin özgüvenlerini de olumsuz etkiler, kendilerine olan inançlarını da, öz saygılarını da, sosyal yaşantılarını da.

Mesela; Tekerlekli sandalye kullanan aile bireyinizi veya arkadaşınızı gidilecek her ortama, her koşulda ve her yolda ittirmeniz onun yorulmamasını istediğiniz için olabilir. Ancak bu eylemin sürekli tekrarlanmasıyla birlikte, her yere birilerinin yardımıyla giden kişi, kendi başına dışarı çıkabilmesinde, dolaşabilmesinde ya da herhangi bir şey yapabilmesinde hiçbir sıkıntı yok iken dahi, sürekli yardım bekleme eğilimi gösterecektir. Bu da uzun sürede hem fiziksel hem de ruhsal bir çok sorunu ortaya çıkaracaktır. Kaslar aşırı zayıflayacak, vücut hep aynı pozisyonda kalmaya alıştığı için ona göre şekil almaya başlayacak, anatomik yapısı bozulacak, alınan enerji harcanamadığı için lokal yağlanmalar başlayacak vs. Liste uzar gider.


Kendi başına tuvalete bile gidemeyen insanlar tanıyorum ve bu insanlarla aynı fiziksel sorunlara sahip başka insanlar dünyayı tek başına dolaşabiliyor, evlerine ayda birkaç kez uğrayacak kadar sosyal olabiliyorlarken.


Dolayısıyla etrafınızda sürekli sizden yardım bekleyen birileri varsa ya da sürekli yardım etmek istediğiniz birileri varsa, bu yardımları gerçekten gereksinim olup olmadığını değerlendirdikten sonra eyleme dönüştürün. Aksi takdirde iyilik yerine kötülük yapmış olursunuz.


c. Bazen yardım talebini reddetmek kabul etmekten daha büyük yardım olur.

Burada anlatmak istediğim şey daha çok, sürekli yardıma ihtiyacı olan insanlara fazlasıyla yakın olan insanları ilgilendiriyor. Yani ailelerini, her gün görüştüğü arkadaşlarını, yakın çevrelerini. Söylemek istediğim ise şudur; Kişinin kendi imkanlarıyla yapabileceği bir iş için ona yardım etmeye çalışmayın. Yardım, ihtiyaçtan meydana gelir. Eğer ihtiyaç yoksa, yardım da olmaz. Bu tamamıyla kötü bir davranıştır. İyilik de değildir. Uzun süreçler sonrasında bu davranışlar, bahsi geçen kişiyi tembelliğe ve depresyona sürükleyebilir.

Jest yapmayın demiyorum. Mesela kapı çaldığında o an evdeki herkes kapıyı açabilecek konumdayken biri jest yapar ve kalkar açar. Ya da buna benzer jestler olabilir. Ancak bu jestlerin sürekli yapılması çok tehlikelidir. Asıl amacından çok uzak sonuçlar doğurur. Kişilerin özgüvenlerini de olumsuz etkiler, kendilerine olan inançlarını da, öz saygılarını da, sosyal yaşantılarını da.

Mesela; Tekerlekli sandalye kullanan aile bireyinizi veya arkadaşınızı gidilecek her ortama, her koşulda ve her yolda ittirmeniz onun yorulmamasını istediğiniz için olabilir. Ancak bu eylemin sürekli tekrarlanmasıyla birlikte, her yere birilerinin yardımıyla giden kişi, kendi başına dışarı çıkabilmesinde, dolaşabilmesinde ya da herhangi bir şey yapabilmesinde hiçbir sıkıntı yok iken dahi, sürekli yardım bekleme eğilimi gösterecektir. Bu da uzun sürede hem fiziksel hem de ruhsal bir çok sorunu ortaya çıkaracaktır. Kaslar aşırı zayıflayacak, vücut hep aynı pozisyonda kalmaya alıştığı için ona göre şekil almaya başlayacak, anatomik yapısı bozulacak, alınan enerji harcanamadığı için lokal yağlanmalar başlayacak vs. Liste uzar gider.


Kendi başına tuvalete bile gidemeyen insanlar tanıyorum ve bu insanlarla aynı fiziksel sorunlara sahip başka insanlar dünyayı tek başına dolaşabiliyor, evlerine ayda birkaç kez uğrayacak kadar sosyal olabiliyorlarken.


Dolayısıyla etrafınızda sürekli sizden yardım bekleyen birileri varsa ya da sürekli yardım etmek istediğiniz birileri varsa, bu yardımları gerçekten gereksinim olup olmadığını değerlendirdikten sonra eyleme dönüştürün. Aksi takdirde iyilik yerine kötülük yapmış olursunuz.

c. Bazen yardım talebini reddetmek kabul etmekten daha büyük yardım olur.
Burada anlatmak istediğim şey daha çok, sürekli yardıma ihtiyacı olan insanlara fazlasıyla yakın olan insanları ilgilendiriyor. Yani ailelerini, her gün görüştüğü arkadaşlarını, yakın çevrelerini. Söylemek istediğim ise şudur; Kişinin kendi imkanlarıyla yapabileceği bir iş için ona yardım etmeye çalışmayın. Yardım, ihtiyaçtan meydana gelir. Eğer ihtiyaç yoksa, yardım da olmaz. Bu tamamıyla kötü bir davranıştır. İyilik de değildir. Uzun süreçler sonrasında bu davranışlar, bahsi geçen kişiyi tembelliğe ve depresyona sürükleyebilir.

Jest yapmayın demiyorum. Mesela kapı çaldığında o an evdeki herkes kapıyı açabilecek konumdayken biri jest yapar ve kalkar açar. Ya da buna benzer jestler olabilir. Ancak bu jestlerin sürekli yapılması çok tehlikelidir. Asıl amacından çok uzak sonuçlar doğurur. Kişilerin özgüvenlerini de olumsuz etkiler, kendilerine olan inançlarını da, öz saygılarını da, sosyal yaşantılarını da.

Mesela; Tekerlekli sandalye kullanan aile bireyinizi veya arkadaşınızı gidilecek her ortama, her koşulda ve her yolda ittirmeniz onun yorulmamasını istediğiniz için olabilir. Ancak bu eylemin sürekli tekrarlanmasıyla birlikte, her yere birilerinin yardımıyla giden kişi, kendi başına dışarı çıkabilmesinde, dolaşabilmesinde ya da herhangi bir şey yapabilmesinde hiçbir sıkıntı yok iken dahi, sürekli yardım bekleme eğilimi gösterecektir. Bu da uzun sürede hem fiziksel hem de ruhsal bir çok sorunu ortaya çıkaracaktır. Kaslar aşırı zayıflayacak, vücut hep aynı pozisyonda kalmaya alıştığı için ona göre şekil almaya başlayacak, anatomik yapısı bozulacak, alınan enerji harcanamadığı için lokal yağlanmalar başlayacak vs. Liste uzar gider.


Kendi başına tuvalete bile gidemeyen insanlar tanıyorum ve bu insanlarla aynı fiziksel sorunlara sahip başka insanlar dünyayı tek başına dolaşabiliyor, evlerine ayda birkaç kez uğrayacak kadar sosyal olabiliyorlarken.


Dolayısıyla etrafınızda sürekli sizden yardım bekleyen birileri varsa ya da sürekli yardım etmek istediğiniz birileri varsa, bu yardımları gerçekten gereksinim olup olmadığını değerlendirdikten sonra eyleme dönüştürün. Aksi takdirde iyilik yerine kötülük yapmış olursunuz.

Burada anlatmak istediğim şey daha çok, sürekli yardıma ihtiyacı olan insanlara fazlasıyla yakın olan insanları ilgilendiriyor. Yani ailelerini, her gün görüştüğü arkadaşlarını, yakın çevrelerini. Söylemek istediğim ise şudur; Kişinin kendi imkanlarıyla yapabileceği bir iş için ona yardım etmeye çalışmayın. Yardım, ihtiyaçtan meydana gelir. Eğer ihtiyaç yoksa, yardım da olmaz. Bu tamamıyla kötü bir davranıştır. İyilik de değildir. Uzun süreçler sonrasında bu davranışlar, bahsi geçen kişiyi tembelliğe ve depresyona sürükleyebilir.
Jest yapmayın demiyorum. Mesela kapı çaldığında o an evdeki herkes kapıyı açabilecek konumdayken biri jest yapar ve kalkar açar. Ya da buna benzer jestler olabilir. Ancak bu jestlerin sürekli yapılması çok tehlikelidir. Asıl amacından çok uzak sonuçlar doğurur. Kişilerin özgüvenlerini de olumsuz etkiler, kendilerine olan inançlarını da, öz saygılarını da, sosyal yaşantılarını da.

Mesela; Tekerlekli sandalye kullanan aile bireyinizi veya arkadaşınızı gidilecek her ortama, her koşulda ve her yolda ittirmeniz onun yorulmamasını istediğiniz için olabilir. Ancak bu eylemin sürekli tekrarlanmasıyla birlikte, her yere birilerinin yardımıyla giden kişi, kendi başına dışarı çıkabilmesinde, dolaşabilmesinde ya da herhangi bir şey yapabilmesinde hiçbir sıkıntı yok iken dahi, sürekli yardım bekleme eğilimi gösterecektir. Bu da uzun sürede hem fiziksel hem de ruhsal bir çok sorunu ortaya çıkaracaktır. Kaslar aşırı zayıflayacak, vücut hep aynı pozisyonda kalmaya alıştığı için ona göre şekil almaya başlayacak, anatomik yapısı bozulacak, alınan enerji harcanamadığı için lokal yağlanmalar başlayacak vs. Liste uzar gider.


Kendi başına tuvalete bile gidemeyen insanlar tanıyorum ve bu insanlarla aynı fiziksel sorunlara sahip başka insanlar dünyayı tek başına dolaşabiliyor, evlerine ayda birkaç kez uğrayacak kadar sosyal olabiliyorlarken.


Dolayısıyla etrafınızda sürekli sizden yardım bekleyen birileri varsa ya da sürekli yardım etmek istediğiniz birileri varsa, bu yardımları gerçekten gereksinim olup olmadığını değerlendirdikten sonra eyleme dönüştürün. Aksi takdirde iyilik yerine kötülük yapmış olursunuz.

Jest yapmayın demiyorum. Mesela kapı çaldığında o an evdeki herkes kapıyı açabilecek konumdayken biri jest yapar ve kalkar açar. Ya da buna benzer jestler olabilir. Ancak bu jestlerin sürekli yapılması çok tehlikelidir. Asıl amacından çok uzak sonuçlar doğurur. Kişilerin özgüvenlerini de olumsuz etkiler, kendilerine olan inançlarını da, öz saygılarını da, sosyal yaşantılarını da.
Mesela; Tekerlekli sandalye kullanan aile bireyinizi veya arkadaşınızı gidilecek her ortama, her koşulda ve her yolda ittirmeniz onun yorulmamasını istediğiniz için olabilir. Ancak bu eylemin sürekli tekrarlanmasıyla birlikte, her yere birilerinin yardımıyla giden kişi, kendi başına dışarı çıkabilmesinde, dolaşabilmesinde ya da herhangi bir şey yapabilmesinde hiçbir sıkıntı yok iken dahi, sürekli yardım bekleme eğilimi gösterecektir. Bu da uzun sürede hem fiziksel hem de ruhsal bir çok sorunu ortaya çıkaracaktır. Kaslar aşırı zayıflayacak, vücut hep aynı pozisyonda kalmaya alıştığı için ona göre şekil almaya başlayacak, anatomik yapısı bozulacak, alınan enerji harcanamadığı için lokal yağlanmalar başlayacak vs. Liste uzar gider.


Kendi başına tuvalete bile gidemeyen insanlar tanıyorum ve bu insanlarla aynı fiziksel sorunlara sahip başka insanlar dünyayı tek başına dolaşabiliyor, evlerine ayda birkaç kez uğrayacak kadar sosyal olabiliyorlarken.


Dolayısıyla etrafınızda sürekli sizden yardım bekleyen birileri varsa ya da sürekli yardım etmek istediğiniz birileri varsa, bu yardımları gerçekten gereksinim olup olmadığını değerlendirdikten sonra eyleme dönüştürün. Aksi takdirde iyilik yerine kötülük yapmış olursunuz.

Mesela; Tekerlekli sandalye kullanan aile bireyinizi veya arkadaşınızı gidilecek her ortama, her koşulda ve her yolda ittirmeniz onun yorulmamasını istediğiniz için olabilir. Ancak bu eylemin sürekli tekrarlanmasıyla birlikte, her yere birilerinin yardımıyla giden kişi, kendi başına dışarı çıkabilmesinde, dolaşabilmesinde ya da herhangi bir şey yapabilmesinde hiçbir sıkıntı yok iken dahi, sürekli yardım bekleme eğilimi gösterecektir. Bu da uzun sürede hem fiziksel hem de ruhsal bir çok sorunu ortaya çıkaracaktır. Kaslar aşırı zayıflayacak, vücut hep aynı pozisyonda kalmaya alıştığı için ona göre şekil almaya başlayacak, anatomik yapısı bozulacak, alınan enerji harcanamadığı için lokal yağlanmalar başlayacak vs. Liste uzar gider.

Kendi başına tuvalete bile gidemeyen insanlar tanıyorum ve bu insanlarla aynı fiziksel sorunlara sahip başka insanlar dünyayı tek başına dolaşabiliyor, evlerine ayda birkaç kez uğrayacak kadar sosyal olabiliyorlarken.


Dolayısıyla etrafınızda sürekli sizden yardım bekleyen birileri varsa ya da sürekli yardım etmek istediğiniz birileri varsa, bu yardımları gerçekten gereksinim olup olmadığını değerlendirdikten sonra eyleme dönüştürün. Aksi takdirde iyilik yerine kötülük yapmış olursunuz.


Kendi başına tuvalete bile gidemeyen insanlar tanıyorum ve bu insanlarla aynı fiziksel sorunlara sahip başka insanlar dünyayı tek başına dolaşabiliyor, evlerine ayda birkaç kez uğrayacak kadar sosyal olabiliyorlarken.


Dolayısıyla etrafınızda sürekli sizden yardım bekleyen birileri varsa ya da sürekli yardım etmek istediğiniz birileri varsa, bu yardımları gerçekten gereksinim olup olmadığını değerlendirdikten sonra eyleme dönüştürün. Aksi takdirde iyilik yerine kötülük yapmış olursunuz.

Kendi başına tuvalete bile gidemeyen insanlar tanıyorum ve bu insanlarla aynı fiziksel sorunlara sahip başka insanlar dünyayı tek başına dolaşabiliyor, evlerine ayda birkaç kez uğrayacak kadar sosyal olabiliyorlarken.

Dolayısıyla etrafınızda sürekli sizden yardım bekleyen birileri varsa ya da sürekli yardım etmek istediğiniz birileri varsa, bu yardımları gerçekten gereksinim olup olmadığını değerlendirdikten sonra eyleme dönüştürün. Aksi takdirde iyilik yerine kötülük yapmış olursunuz.


Dolayısıyla etrafınızda sürekli sizden yardım bekleyen birileri varsa ya da sürekli yardım etmek istediğiniz birileri varsa, bu yardımları gerçekten gereksinim olup olmadığını değerlendirdikten sonra eyleme dönüştürün. Aksi takdirde iyilik yerine kötülük yapmış olursunuz.

Dolayısıyla etrafınızda sürekli sizden yardım bekleyen birileri varsa ya da sürekli yardım etmek istediğiniz birileri varsa, bu yardımları gerçekten gereksinim olup olmadığını değerlendirdikten sonra eyleme dönüştürün. Aksi takdirde iyilik yerine kötülük yapmış olursunuz.



Eğer herkesin yapabildiği basit gündelik işlerinizi yaparken bile yardım alıyorsanız, insanlığın bugünkü yaşantısında hiyerarşinin en tepesindeki insanlara bakın. Yani devlet adamlarına, iş adamlarına, zenginlere vb. Onlar kendi gündelik işlerinin pek çoğunu, bizzat kendi istekleri doğrultusunda kendileri yapmıyorlar. Yapamıyor değiller belki yapabilirler ama diğer işlerinin yoğunluklarından dolayı kendileri bu basit işlerle ilgilenmiyor, sonuç olarak yapmıyorlar. Siz de sonuç olarak yapmıyorsunuz.


Bu açıdan bakacak olursak siz de onların yaptıkları değerdeki işleri yapabilirsiniz. Yani bu basit işleri yap(a)madığınız için üzülmek yerine, bu basit işlerle zaman kaybetmeyip, kendinizi geliştirmek için çalışabilir, fikirler üretebilir, bu fikirlere başka inandırarak da dünyayı değiştirebilirsiniz. Zihin ve onun ürünü olan fikir, şu dünyada pek çok kapılar açar, basamak atlatır. Her şey bir fikirle başlamıştır. Fikriniz yerindeyse başka hiçbir şeye ihtiyacınız yok. (Şimdi şu sözden sonra bana binlerce bahane bulabilirsiniz, şu lazım, bu lazım diyerek. Ama fikrinizle o eksik olanları da tamamlayabilirsiniz. )


Yardım alma ihtiyacı başka insanlara iyilik yapma veya yapmama tercihi sunar. İnsanlara iyilik yapma, ruhlarını terbiye etme şansını verir. Başka insanlara iyilik yapma fırsatı vermek kötü bir şey değildir. Bugün bir çok sivil toplum örgütü (hatta tümü) insanları yardıma ve yardımlaşmaya teşvik etmek adına kurulmuş ve bu yönde faaliyet göstermektedir. Eğer yardım alma ihtiyacı içerisinde olmamak gerektiğini, bunun sadece insanlığın ortak sorunu olduğunu düşünüyorsanız, üyesi olduğunuz tüm sivil toplum örgütlerinden ve/ya yardım talebinde bulunduğunuz tüm devlet kuruluşlarından uzak durun.


Yardım alma ihtiyacı insanlarla sadece çıkar ilişkisine girmenize sebep olmaz. Yardım tek yönlü olmak zorunda değildir. Herhangi bir konuda sürekli veya süreksiz yardım alma ihtiyacı içerisinde bir durumla bütün bir ömür yaşamak zorunda olabilirsiniz ama bu sizin de başkalarına yardım edemeyeceğiniz anlamına gelmez. Mesela mutlu olmanız sizi seven, değer veren ve her şartta yanınızda olan herkese yapabileceğiniz en basit fakat en önemli yardımdır. “Ama tanımadığım insanlardan yardım istemek zorunda kalıyorum ve onların hepsiyle karşılıklı bir muhabbetimiz olmayabiliyor” diyebilirsiniz. Bu noktada ben hiçbir iyiliğin karşılıksız kalmayacağına inanıyorum. Ama siz buna inanmak zorunda değilsiniz. Ve inanmıyorsanız da, yardım etme davranışı insanların motivasyonunu çoğu zaman olumlu etkileyen bir eylemdir. Zaten olumlu etkisi olmayan insanlar yardım etme eğiliminde bulunmazlar, bu insanlar zaten kendi içlerinde psikolojik problemler yaşıyorlardır ve size zorunlu bir yardım etme hareketinden sonra mutsuz bir tavır takınıyorlarsa, var olan psikolojik problemlerini yok etme adına olumlu bir davranış sergilemiş olmuşlardır. Yani yardım eden kişi her zaman kardadır ve bu kar yardımı isteyen kişinin yardımıyla olmuştur.


Sonuç olarak yardım almak da, yardım etmek de, her canlının ihtiyacı olan, ama adabıyla yapılması insanlığın gereklerinden olan, eğer gerçekten doğru bir yardımsa ve yukarıda bahsettiğim çerçevede gerçekleşmişse (en azından yaklaşmışsa) her iki tarafa da olumlu yansıyabilecek insani bir kavramdır. Ve hercanlı, bilakis insan da dolaylı/dolaysız (çoğu zaman dolaysız) yardım almak zorundadır. Bu onun doğasında, fıtratında vardır. Var olan bütün dinler de (hak dinler, popüler dinler ve inanışlar) yardımlaşmayı teşvik eder. Yardım almaktan ve yardım etmekten çekinmeyin. 

Eğer herkesin yapabildiği basit gündelik işlerinizi yaparken bile yardım alıyorsanız, insanlığın bugünkü yaşantısında hiyerarşinin en tepesindeki insanlara bakın. Yani devlet adamlarına, iş adamlarına, zenginlere vb. Onlar kendi gündelik işlerinin pek çoğunu, bizzat kendi istekleri doğrultusunda kendileri yapmıyorlar. Yapamıyor değiller belki yapabilirler ama diğer işlerinin yoğunluklarından dolayı kendileri bu basit işlerle ilgilenmiyor, sonuç olarak yapmıyorlar. Siz de sonuç olarak yapmıyorsunuz.


Bu açıdan bakacak olursak siz de onların yaptıkları değerdeki işleri yapabilirsiniz. Yani bu basit işleri yap(a)madığınız için üzülmek yerine, bu basit işlerle zaman kaybetmeyip, kendinizi geliştirmek için çalışabilir, fikirler üretebilir, bu fikirlere başka inandırarak da dünyayı değiştirebilirsiniz. Zihin ve onun ürünü olan fikir, şu dünyada pek çok kapılar açar, basamak atlatır. Her şey bir fikirle başlamıştır. Fikriniz yerindeyse başka hiçbir şeye ihtiyacınız yok. (Şimdi şu sözden sonra bana binlerce bahane bulabilirsiniz, şu lazım, bu lazım diyerek. Ama fikrinizle o eksik olanları da tamamlayabilirsiniz. )


Yardım alma ihtiyacı başka insanlara iyilik yapma veya yapmama tercihi sunar. İnsanlara iyilik yapma, ruhlarını terbiye etme şansını verir. Başka insanlara iyilik yapma fırsatı vermek kötü bir şey değildir. Bugün bir çok sivil toplum örgütü (hatta tümü) insanları yardıma ve yardımlaşmaya teşvik etmek adına kurulmuş ve bu yönde faaliyet göstermektedir. Eğer yardım alma ihtiyacı içerisinde olmamak gerektiğini, bunun sadece insanlığın ortak sorunu olduğunu düşünüyorsanız, üyesi olduğunuz tüm sivil toplum örgütlerinden ve/ya yardım talebinde bulunduğunuz tüm devlet kuruluşlarından uzak durun.


Yardım alma ihtiyacı insanlarla sadece çıkar ilişkisine girmenize sebep olmaz. Yardım tek yönlü olmak zorunda değildir. Herhangi bir konuda sürekli veya süreksiz yardım alma ihtiyacı içerisinde bir durumla bütün bir ömür yaşamak zorunda olabilirsiniz ama bu sizin de başkalarına yardım edemeyeceğiniz anlamına gelmez. Mesela mutlu olmanız sizi seven, değer veren ve her şartta yanınızda olan herkese yapabileceğiniz en basit fakat en önemli yardımdır. “Ama tanımadığım insanlardan yardım istemek zorunda kalıyorum ve onların hepsiyle karşılıklı bir muhabbetimiz olmayabiliyor” diyebilirsiniz. Bu noktada ben hiçbir iyiliğin karşılıksız kalmayacağına inanıyorum. Ama siz buna inanmak zorunda değilsiniz. Ve inanmıyorsanız da, yardım etme davranışı insanların motivasyonunu çoğu zaman olumlu etkileyen bir eylemdir. Zaten olumlu etkisi olmayan insanlar yardım etme eğiliminde bulunmazlar, bu insanlar zaten kendi içlerinde psikolojik problemler yaşıyorlardır ve size zorunlu bir yardım etme hareketinden sonra mutsuz bir tavır takınıyorlarsa, var olan psikolojik problemlerini yok etme adına olumlu bir davranış sergilemiş olmuşlardır. Yani yardım eden kişi her zaman kardadır ve bu kar yardımı isteyen kişinin yardımıyla olmuştur.


Sonuç olarak yardım almak da, yardım etmek de, her canlının ihtiyacı olan, ama adabıyla yapılması insanlığın gereklerinden olan, eğer gerçekten doğru bir yardımsa ve yukarıda bahsettiğim çerçevede gerçekleşmişse (en azından yaklaşmışsa) her iki tarafa da olumlu yansıyabilecek insani bir kavramdır. Ve hercanlı, bilakis insan da dolaylı/dolaysız (çoğu zaman dolaysız) yardım almak zorundadır. Bu onun doğasında, fıtratında vardır. Var olan bütün dinler de (hak dinler, popüler dinler ve inanışlar) yardımlaşmayı teşvik eder. Yardım almaktan ve yardım etmekten çekinmeyin. 

Eğer herkesin yapabildiği basit gündelik işlerinizi yaparken bile yardım alıyorsanız, insanlığın bugünkü yaşantısında hiyerarşinin en tepesindeki insanlara bakın. Yani devlet adamlarına, iş adamlarına, zenginlere vb. Onlar kendi gündelik işlerinin pek çoğunu, bizzat kendi istekleri doğrultusunda kendileri yapmıyorlar. Yapamıyor değiller belki yapabilirler ama diğer işlerinin yoğunluklarından dolayı kendileri bu basit işlerle ilgilenmiyor, sonuç olarak yapmıyorlar. Siz de sonuç olarak yapmıyorsunuz.

Bu açıdan bakacak olursak siz de onların yaptıkları değerdeki işleri yapabilirsiniz. Yani bu basit işleri yap(a)madığınız için üzülmek yerine, bu basit işlerle zaman kaybetmeyip, kendinizi geliştirmek için çalışabilir, fikirler üretebilir, bu fikirlere başka inandırarak da dünyayı değiştirebilirsiniz. Zihin ve onun ürünü olan fikir, şu dünyada pek çok kapılar açar, basamak atlatır. Her şey bir fikirle başlamıştır. Fikriniz yerindeyse başka hiçbir şeye ihtiyacınız yok. (Şimdi şu sözden sonra bana binlerce bahane bulabilirsiniz, şu lazım, bu lazım diyerek. Ama fikrinizle o eksik olanları da tamamlayabilirsiniz. )


Yardım alma ihtiyacı başka insanlara iyilik yapma veya yapmama tercihi sunar. İnsanlara iyilik yapma, ruhlarını terbiye etme şansını verir. Başka insanlara iyilik yapma fırsatı vermek kötü bir şey değildir. Bugün bir çok sivil toplum örgütü (hatta tümü) insanları yardıma ve yardımlaşmaya teşvik etmek adına kurulmuş ve bu yönde faaliyet göstermektedir. Eğer yardım alma ihtiyacı içerisinde olmamak gerektiğini, bunun sadece insanlığın ortak sorunu olduğunu düşünüyorsanız, üyesi olduğunuz tüm sivil toplum örgütlerinden ve/ya yardım talebinde bulunduğunuz tüm devlet kuruluşlarından uzak durun.


Yardım alma ihtiyacı insanlarla sadece çıkar ilişkisine girmenize sebep olmaz. Yardım tek yönlü olmak zorunda değildir. Herhangi bir konuda sürekli veya süreksiz yardım alma ihtiyacı içerisinde bir durumla bütün bir ömür yaşamak zorunda olabilirsiniz ama bu sizin de başkalarına yardım edemeyeceğiniz anlamına gelmez. Mesela mutlu olmanız sizi seven, değer veren ve her şartta yanınızda olan herkese yapabileceğiniz en basit fakat en önemli yardımdır. “Ama tanımadığım insanlardan yardım istemek zorunda kalıyorum ve onların hepsiyle karşılıklı bir muhabbetimiz olmayabiliyor” diyebilirsiniz. Bu noktada ben hiçbir iyiliğin karşılıksız kalmayacağına inanıyorum. Ama siz buna inanmak zorunda değilsiniz. Ve inanmıyorsanız da, yardım etme davranışı insanların motivasyonunu çoğu zaman olumlu etkileyen bir eylemdir. Zaten olumlu etkisi olmayan insanlar yardım etme eğiliminde bulunmazlar, bu insanlar zaten kendi içlerinde psikolojik problemler yaşıyorlardır ve size zorunlu bir yardım etme hareketinden sonra mutsuz bir tavır takınıyorlarsa, var olan psikolojik problemlerini yok etme adına olumlu bir davranış sergilemiş olmuşlardır. Yani yardım eden kişi her zaman kardadır ve bu kar yardımı isteyen kişinin yardımıyla olmuştur.


Sonuç olarak yardım almak da, yardım etmek de, her canlının ihtiyacı olan, ama adabıyla yapılması insanlığın gereklerinden olan, eğer gerçekten doğru bir yardımsa ve yukarıda bahsettiğim çerçevede gerçekleşmişse (en azından yaklaşmışsa) her iki tarafa da olumlu yansıyabilecek insani bir kavramdır. Ve hercanlı, bilakis insan da dolaylı/dolaysız (çoğu zaman dolaysız) yardım almak zorundadır. Bu onun doğasında, fıtratında vardır. Var olan bütün dinler de (hak dinler, popüler dinler ve inanışlar) yardımlaşmayı teşvik eder. Yardım almaktan ve yardım etmekten çekinmeyin. 

Bu açıdan bakacak olursak siz de onların yaptıkları değerdeki işleri yapabilirsiniz. Yani bu basit işleri yap(a)madığınız için üzülmek yerine, bu basit işlerle zaman kaybetmeyip, kendinizi geliştirmek için çalışabilir, fikirler üretebilir, bu fikirlere başka inandırarak da dünyayı değiştirebilirsiniz. Zihin ve onun ürünü olan fikir, şu dünyada pek çok kapılar açar, basamak atlatır. Her şey bir fikirle başlamıştır. Fikriniz yerindeyse başka hiçbir şeye ihtiyacınız yok. (Şimdi şu sözden sonra bana binlerce bahane bulabilirsiniz, şu lazım, bu lazım diyerek. Ama fikrinizle o eksik olanları da tamamlayabilirsiniz. )


Yardım alma ihtiyacı başka insanlara iyilik yapma veya yapmama tercihi sunar. İnsanlara iyilik yapma, ruhlarını terbiye etme şansını verir. Başka insanlara iyilik yapma fırsatı vermek kötü bir şey değildir. Bugün bir çok sivil toplum örgütü (hatta tümü) insanları yardıma ve yardımlaşmaya teşvik etmek adına kurulmuş ve bu yönde faaliyet göstermektedir. Eğer yardım alma ihtiyacı içerisinde olmamak gerektiğini, bunun sadece insanlığın ortak sorunu olduğunu düşünüyorsanız, üyesi olduğunuz tüm sivil toplum örgütlerinden ve/ya yardım talebinde bulunduğunuz tüm devlet kuruluşlarından uzak durun.


Yardım alma ihtiyacı insanlarla sadece çıkar ilişkisine girmenize sebep olmaz. Yardım tek yönlü olmak zorunda değildir. Herhangi bir konuda sürekli veya süreksiz yardım alma ihtiyacı içerisinde bir durumla bütün bir ömür yaşamak zorunda olabilirsiniz ama bu sizin de başkalarına yardım edemeyeceğiniz anlamına gelmez. Mesela mutlu olmanız sizi seven, değer veren ve her şartta yanınızda olan herkese yapabileceğiniz en basit fakat en önemli yardımdır. “Ama tanımadığım insanlardan yardım istemek zorunda kalıyorum ve onların hepsiyle karşılıklı bir muhabbetimiz olmayabiliyor” diyebilirsiniz. Bu noktada ben hiçbir iyiliğin karşılıksız kalmayacağına inanıyorum. Ama siz buna inanmak zorunda değilsiniz. Ve inanmıyorsanız da, yardım etme davranışı insanların motivasyonunu çoğu zaman olumlu etkileyen bir eylemdir. Zaten olumlu etkisi olmayan insanlar yardım etme eğiliminde bulunmazlar, bu insanlar zaten kendi içlerinde psikolojik problemler yaşıyorlardır ve size zorunlu bir yardım etme hareketinden sonra mutsuz bir tavır takınıyorlarsa, var olan psikolojik problemlerini yok etme adına olumlu bir davranış sergilemiş olmuşlardır. Yani yardım eden kişi her zaman kardadır ve bu kar yardımı isteyen kişinin yardımıyla olmuştur.


Sonuç olarak yardım almak da, yardım etmek de, her canlının ihtiyacı olan, ama adabıyla yapılması insanlığın gereklerinden olan, eğer gerçekten doğru bir yardımsa ve yukarıda bahsettiğim çerçevede gerçekleşmişse (en azından yaklaşmışsa) her iki tarafa da olumlu yansıyabilecek insani bir kavramdır. Ve hercanlı, bilakis insan da dolaylı/dolaysız (çoğu zaman dolaysız) yardım almak zorundadır. Bu onun doğasında, fıtratında vardır. Var olan bütün dinler de (hak dinler, popüler dinler ve inanışlar) yardımlaşmayı teşvik eder. Yardım almaktan ve yardım etmekten çekinmeyin. 

Bu açıdan bakacak olursak siz de onların yaptıkları değerdeki işleri yapabilirsiniz. Yani bu basit işleri yap(a)madığınız için üzülmek yerine, bu basit işlerle zaman kaybetmeyip, kendinizi geliştirmek için çalışabilir, fikirler üretebilir, bu fikirlere başka inandırarak da dünyayı değiştirebilirsiniz. Zihin ve onun ürünü olan fikir, şu dünyada pek çok kapılar açar, basamak atlatır. Her şey bir fikirle başlamıştır. Fikriniz yerindeyse başka hiçbir şeye ihtiyacınız yok. (Şimdi şu sözden sonra bana binlerce bahane bulabilirsiniz, şu lazım, bu lazım diyerek. Ama fikrinizle o eksik olanları da tamamlayabilirsiniz. )

Yardım alma ihtiyacı başka insanlara iyilik yapma veya yapmama tercihi sunar. İnsanlara iyilik yapma, ruhlarını terbiye etme şansını verir. Başka insanlara iyilik yapma fırsatı vermek kötü bir şey değildir. Bugün bir çok sivil toplum örgütü (hatta tümü) insanları yardıma ve yardımlaşmaya teşvik etmek adına kurulmuş ve bu yönde faaliyet göstermektedir. Eğer yardım alma ihtiyacı içerisinde olmamak gerektiğini, bunun sadece insanlığın ortak sorunu olduğunu düşünüyorsanız, üyesi olduğunuz tüm sivil toplum örgütlerinden ve/ya yardım talebinde bulunduğunuz tüm devlet kuruluşlarından uzak durun.


Yardım alma ihtiyacı insanlarla sadece çıkar ilişkisine girmenize sebep olmaz. Yardım tek yönlü olmak zorunda değildir. Herhangi bir konuda sürekli veya süreksiz yardım alma ihtiyacı içerisinde bir durumla bütün bir ömür yaşamak zorunda olabilirsiniz ama bu sizin de başkalarına yardım edemeyeceğiniz anlamına gelmez. Mesela mutlu olmanız sizi seven, değer veren ve her şartta yanınızda olan herkese yapabileceğiniz en basit fakat en önemli yardımdır. “Ama tanımadığım insanlardan yardım istemek zorunda kalıyorum ve onların hepsiyle karşılıklı bir muhabbetimiz olmayabiliyor” diyebilirsiniz. Bu noktada ben hiçbir iyiliğin karşılıksız kalmayacağına inanıyorum. Ama siz buna inanmak zorunda değilsiniz. Ve inanmıyorsanız da, yardım etme davranışı insanların motivasyonunu çoğu zaman olumlu etkileyen bir eylemdir. Zaten olumlu etkisi olmayan insanlar yardım etme eğiliminde bulunmazlar, bu insanlar zaten kendi içlerinde psikolojik problemler yaşıyorlardır ve size zorunlu bir yardım etme hareketinden sonra mutsuz bir tavır takınıyorlarsa, var olan psikolojik problemlerini yok etme adına olumlu bir davranış sergilemiş olmuşlardır. Yani yardım eden kişi her zaman kardadır ve bu kar yardımı isteyen kişinin yardımıyla olmuştur.


Sonuç olarak yardım almak da, yardım etmek de, her canlının ihtiyacı olan, ama adabıyla yapılması insanlığın gereklerinden olan, eğer gerçekten doğru bir yardımsa ve yukarıda bahsettiğim çerçevede gerçekleşmişse (en azından yaklaşmışsa) her iki tarafa da olumlu yansıyabilecek insani bir kavramdır. Ve hercanlı, bilakis insan da dolaylı/dolaysız (çoğu zaman dolaysız) yardım almak zorundadır. Bu onun doğasında, fıtratında vardır. Var olan bütün dinler de (hak dinler, popüler dinler ve inanışlar) yardımlaşmayı teşvik eder. Yardım almaktan ve yardım etmekten çekinmeyin. 

Yardım alma ihtiyacı başka insanlara iyilik yapma veya yapmama tercihi sunar. İnsanlara iyilik yapma, ruhlarını terbiye etme şansını verir. Başka insanlara iyilik yapma fırsatı vermek kötü bir şey değildir. Bugün bir çok sivil toplum örgütü (hatta tümü) insanları yardıma ve yardımlaşmaya teşvik etmek adına kurulmuş ve bu yönde faaliyet göstermektedir. Eğer yardım alma ihtiyacı içerisinde olmamak gerektiğini, bunun sadece insanlığın ortak sorunu olduğunu düşünüyorsanız, üyesi olduğunuz tüm sivil toplum örgütlerinden ve/ya yardım talebinde bulunduğunuz tüm devlet kuruluşlarından uzak durun.


Yardım alma ihtiyacı insanlarla sadece çıkar ilişkisine girmenize sebep olmaz. Yardım tek yönlü olmak zorunda değildir. Herhangi bir konuda sürekli veya süreksiz yardım alma ihtiyacı içerisinde bir durumla bütün bir ömür yaşamak zorunda olabilirsiniz ama bu sizin de başkalarına yardım edemeyeceğiniz anlamına gelmez. Mesela mutlu olmanız sizi seven, değer veren ve her şartta yanınızda olan herkese yapabileceğiniz en basit fakat en önemli yardımdır. “Ama tanımadığım insanlardan yardım istemek zorunda kalıyorum ve onların hepsiyle karşılıklı bir muhabbetimiz olmayabiliyor” diyebilirsiniz. Bu noktada ben hiçbir iyiliğin karşılıksız kalmayacağına inanıyorum. Ama siz buna inanmak zorunda değilsiniz. Ve inanmıyorsanız da, yardım etme davranışı insanların motivasyonunu çoğu zaman olumlu etkileyen bir eylemdir. Zaten olumlu etkisi olmayan insanlar yardım etme eğiliminde bulunmazlar, bu insanlar zaten kendi içlerinde psikolojik problemler yaşıyorlardır ve size zorunlu bir yardım etme hareketinden sonra mutsuz bir tavır takınıyorlarsa, var olan psikolojik problemlerini yok etme adına olumlu bir davranış sergilemiş olmuşlardır. Yani yardım eden kişi her zaman kardadır ve bu kar yardımı isteyen kişinin yardımıyla olmuştur.


Sonuç olarak yardım almak da, yardım etmek de, her canlının ihtiyacı olan, ama adabıyla yapılması insanlığın gereklerinden olan, eğer gerçekten doğru bir yardımsa ve yukarıda bahsettiğim çerçevede gerçekleşmişse (en azından yaklaşmışsa) her iki tarafa da olumlu yansıyabilecek insani bir kavramdır. Ve hercanlı, bilakis insan da dolaylı/dolaysız (çoğu zaman dolaysız) yardım almak zorundadır. Bu onun doğasında, fıtratında vardır. Var olan bütün dinler de (hak dinler, popüler dinler ve inanışlar) yardımlaşmayı teşvik eder. Yardım almaktan ve yardım etmekten çekinmeyin. 

Yardım alma ihtiyacı başka insanlara iyilik yapma veya yapmama tercihi sunar. İnsanlara iyilik yapma, ruhlarını terbiye etme şansını verir. Başka insanlara iyilik yapma fırsatı vermek kötü bir şey değildir. Bugün bir çok sivil toplum örgütü (hatta tümü) insanları yardıma ve yardımlaşmaya teşvik etmek adına kurulmuş ve bu yönde faaliyet göstermektedir. Eğer yardım alma ihtiyacı içerisinde olmamak gerektiğini, bunun sadece insanlığın ortak sorunu olduğunu düşünüyorsanız, üyesi olduğunuz tüm sivil toplum örgütlerinden ve/ya yardım talebinde bulunduğunuz tüm devlet kuruluşlarından uzak durun.

Yardım alma ihtiyacı insanlarla sadece çıkar ilişkisine girmenize sebep olmaz. Yardım tek yönlü olmak zorunda değildir. Herhangi bir konuda sürekli veya süreksiz yardım alma ihtiyacı içerisinde bir durumla bütün bir ömür yaşamak zorunda olabilirsiniz ama bu sizin de başkalarına yardım edemeyeceğiniz anlamına gelmez. Mesela mutlu olmanız sizi seven, değer veren ve her şartta yanınızda olan herkese yapabileceğiniz en basit fakat en önemli yardımdır. “Ama tanımadığım insanlardan yardım istemek zorunda kalıyorum ve onların hepsiyle karşılıklı bir muhabbetimiz olmayabiliyor” diyebilirsiniz. Bu noktada ben hiçbir iyiliğin karşılıksız kalmayacağına inanıyorum. Ama siz buna inanmak zorunda değilsiniz. Ve inanmıyorsanız da, yardım etme davranışı insanların motivasyonunu çoğu zaman olumlu etkileyen bir eylemdir. Zaten olumlu etkisi olmayan insanlar yardım etme eğiliminde bulunmazlar, bu insanlar zaten kendi içlerinde psikolojik problemler yaşıyorlardır ve size zorunlu bir yardım etme hareketinden sonra mutsuz bir tavır takınıyorlarsa, var olan psikolojik problemlerini yok etme adına olumlu bir davranış sergilemiş olmuşlardır. Yani yardım eden kişi her zaman kardadır ve bu kar yardımı isteyen kişinin yardımıyla olmuştur.


Sonuç olarak yardım almak da, yardım etmek de, her canlının ihtiyacı olan, ama adabıyla yapılması insanlığın gereklerinden olan, eğer gerçekten doğru bir yardımsa ve yukarıda bahsettiğim çerçevede gerçekleşmişse (en azından yaklaşmışsa) her iki tarafa da olumlu yansıyabilecek insani bir kavramdır. Ve hercanlı, bilakis insan da dolaylı/dolaysız (çoğu zaman dolaysız) yardım almak zorundadır. Bu onun doğasında, fıtratında vardır. Var olan bütün dinler de (hak dinler, popüler dinler ve inanışlar) yardımlaşmayı teşvik eder. Yardım almaktan ve yardım etmekten çekinmeyin. 

Yardım alma ihtiyacı insanlarla sadece çıkar ilişkisine girmenize sebep olmaz. Yardım tek yönlü olmak zorunda değildir. Herhangi bir konuda sürekli veya süreksiz yardım alma ihtiyacı içerisinde bir durumla bütün bir ömür yaşamak zorunda olabilirsiniz ama bu sizin de başkalarına yardım edemeyeceğiniz anlamına gelmez. Mesela mutlu olmanız sizi seven, değer veren ve her şartta yanınızda olan herkese yapabileceğiniz en basit fakat en önemli yardımdır. “Ama tanımadığım insanlardan yardım istemek zorunda kalıyorum ve onların hepsiyle karşılıklı bir muhabbetimiz olmayabiliyor” diyebilirsiniz. Bu noktada ben hiçbir iyiliğin karşılıksız kalmayacağına inanıyorum. Ama siz buna inanmak zorunda değilsiniz. Ve inanmıyorsanız da, yardım etme davranışı insanların motivasyonunu çoğu zaman olumlu etkileyen bir eylemdir. Zaten olumlu etkisi olmayan insanlar yardım etme eğiliminde bulunmazlar, bu insanlar zaten kendi içlerinde psikolojik problemler yaşıyorlardır ve size zorunlu bir yardım etme hareketinden sonra mutsuz bir tavır takınıyorlarsa, var olan psikolojik problemlerini yok etme adına olumlu bir davranış sergilemiş olmuşlardır. Yani yardım eden kişi her zaman kardadır ve bu kar yardımı isteyen kişinin yardımıyla olmuştur.


Sonuç olarak yardım almak da, yardım etmek de, her canlının ihtiyacı olan, ama adabıyla yapılması insanlığın gereklerinden olan, eğer gerçekten doğru bir yardımsa ve yukarıda bahsettiğim çerçevede gerçekleşmişse (en azından yaklaşmışsa) her iki tarafa da olumlu yansıyabilecek insani bir kavramdır. Ve hercanlı, bilakis insan da dolaylı/dolaysız (çoğu zaman dolaysız) yardım almak zorundadır. Bu onun doğasında, fıtratında vardır. Var olan bütün dinler de (hak dinler, popüler dinler ve inanışlar) yardımlaşmayı teşvik eder. Yardım almaktan ve yardım etmekten çekinmeyin. 

Yardım alma ihtiyacı insanlarla sadece çıkar ilişkisine girmenize sebep olmaz. Yardım tek yönlü olmak zorunda değildir. Herhangi bir konuda sürekli veya süreksiz yardım alma ihtiyacı içerisinde bir durumla bütün bir ömür yaşamak zorunda olabilirsiniz ama bu sizin de başkalarına yardım edemeyeceğiniz anlamına gelmez. Mesela mutlu olmanız sizi seven, değer veren ve her şartta yanınızda olan herkese yapabileceğiniz en basit fakat en önemli yardımdır. “Ama tanımadığım insanlardan yardım istemek zorunda kalıyorum ve onların hepsiyle karşılıklı bir muhabbetimiz olmayabiliyor” diyebilirsiniz. Bu noktada ben hiçbir iyiliğin karşılıksız kalmayacağına inanıyorum. Ama siz buna inanmak zorunda değilsiniz. Ve inanmıyorsanız da, yardım etme davranışı insanların motivasyonunu çoğu zaman olumlu etkileyen bir eylemdir. Zaten olumlu etkisi olmayan insanlar yardım etme eğiliminde bulunmazlar, bu insanlar zaten kendi içlerinde psikolojik problemler yaşıyorlardır ve size zorunlu bir yardım etme hareketinden sonra mutsuz bir tavır takınıyorlarsa, var olan psikolojik problemlerini yok etme adına olumlu bir davranış sergilemiş olmuşlardır. Yani yardım eden kişi her zaman kardadır ve bu kar yardımı isteyen kişinin yardımıyla olmuştur.

Sonuç olarak yardım almak da, yardım etmek de, her canlının ihtiyacı olan, ama adabıyla yapılması insanlığın gereklerinden olan, eğer gerçekten doğru bir yardımsa ve yukarıda bahsettiğim çerçevede gerçekleşmişse (en azından yaklaşmışsa) her iki tarafa da olumlu yansıyabilecek insani bir kavramdır. Ve hercanlı, bilakis insan da dolaylı/dolaysız (çoğu zaman dolaysız) yardım almak zorundadır. Bu onun doğasında, fıtratında vardır. Var olan bütün dinler de (hak dinler, popüler dinler ve inanışlar) yardımlaşmayı teşvik eder. Yardım almaktan ve yardım etmekten çekinmeyin. 

Sonuç olarak yardım almak da, yardım etmek de, her canlının ihtiyacı olan, ama adabıyla yapılması insanlığın gereklerinden olan, eğer gerçekten doğru bir yardımsa ve yukarıda bahsettiğim çerçevede gerçekleşmişse (en azından yaklaşmışsa) her iki tarafa da olumlu yansıyabilecek insani bir kavramdır. Ve hercanlı, bilakis insan da dolaylı/dolaysız (çoğu zaman dolaysız) yardım almak zorundadır. Bu onun doğasında, fıtratında vardır. Var olan bütün dinler de (hak dinler, popüler dinler ve inanışlar) yardımlaşmayı teşvik eder. Yardım almaktan ve yardım etmekten çekinmeyin. 

Sonuç olarak yardım almak da, yardım etmek de, her canlının ihtiyacı olan, ama adabıyla yapılması insanlığın gereklerinden olan, eğer gerçekten doğru bir yardımsa ve yukarıda bahsettiğim çerçevede gerçekleşmişse (en azından yaklaşmışsa) her iki tarafa da olumlu yansıyabilecek insani bir kavramdır. Ve hercanlı, bilakis insan da dolaylı/dolaysız (çoğu zaman dolaysız) yardım almak zorundadır. Bu onun doğasında, fıtratında vardır. Var olan bütün dinler de (hak dinler, popüler dinler ve inanışlar) yardımlaşmayı teşvik eder. Yardım almaktan ve yardım etmekten çekinmeyin. 


Bir kimsenin yardımınıza ihtiyacı olup olmadığına her zaman siz karar veremezsiniz. Sizin yardım etmek istediğiniz durumlarda belki de yardımınıza hiç ihtiyaç yoktur. Sizin ihtiyaç olmadığını düşündüğünüz zamanlarda da aslında gerçekten ihtiyaç var olabilir. Yani söylemek istediğim şey, sizin düşünceleriniz sadece sizin düşüncelerinizdir. Her zaman gerçek olan şey sizin düşünceleriniz olmayabilir. Bu durumda yardım olayının ortaya çıkabilmesi, yardımı isteyene bağlıdır. Yani yardımı isteyen kişinin talebini belirtmesi gerekir. Bu çok bariz yardıma ihtiyaç olunan bir durum için bile geçerlidir.

Bazen sadece görüş alanına girmeniz, göz göze gelmeniz ya da gülümsemeniz bile yardım teklifi etmenize yardımcı olabilecekken, bazen bazı özel durumlarda (kişinin engeline göre farklılık gösteren durumlar) dokunmanız, tutmanız ya da bağırmanız gibi eylemler gerekebilir. Bunu ayrıca açıklayacağım.

Genel anlamda yardım teklif ederken kaçınmamız gereken davranışlar;
Karşımızdakini küçümseyici bir hareket ya da tavırda olmamalı, ondan üstün olduğunuzu düşünmemeli, onu diğer insanlardan farklıymışçasına dışlamamalı, yardım almaya muhtaç olarak görmemeli, yardımınızı reddedemeyeceğini düşünmemeli, nezaket kurallarından çıkmamalıyız.
Yardım isteyebilecek olan taraf ile ilgili
Konunun en başından beri vurguladığım üzere yardım alma mevzusu kişiye mahsus bir durum değildir. Her insan yardım almak zorundadır. Bu durum gocunulacak, insanlar arasında küçük düşmeye sebep olacak ya da üzülecek bir durum değil, aksine insanlığın ve de var oluşun gereklerinden biridir. İnsanlar var olduğu günlerden beri hep birlik olma ihtiyacı içerisindedirler ve bunun temel nedeni yardımlaşmadır. Tarihteki en büyük başarılar en fazla kişiden yardım almış insanlar tarafından gerçekleştirilmiştir. Buradaki yardım ise somut olmaktan ötedir; o çok başarılı insanların etkisi altına girmiş milyonlarca insan da sadece etkisi altına girdikleri için, inandıkları ve benimsedikleri için yardım etmiş oluyorlar.

Allah yardımcınız olsun.